"Hyayaya, 'Moeru Keisan Mondaishuu' kısaca 'Moe-san' vardı ve Jubi Shimamoto imzalıydı!!" Yumasaki'nin söylediğinden tek kelime anlamıyordu Mikado. Dönüp yalvaran gözlerle Masaomi'ye baktı.
"...Yalnızca şarkı söylediğini hayal edip dinle. Kendi bildiklerini herkesin bildiğini düşünen tarzda biri o."
Masaomi bunları kulağına fısıldarken Yumasaki hala Mikado'nun bilmediği o konu hakkında konuşmaya devam ediyordu. Karisawa durumun rahatsızlığını sezmiş ve arkadaşının sırt çantasına hafifçe vurmuştu.
"Bunları ne diye anlatıyorsun onlara? Neyse, gitmemiz gerek bizim. Bay bay."
İkili hızla ilerlerken Mikado tamamen şaşkınlık dolu bir biçimde arkalarından bakakaldı ve kendi kendine mırıldandı.
"Gece kullanmak için... Dengeki Bunko mu?"
Ne için kullanacaklarını gerçekten çok merak ettiyse de çoktan uzaklaştıklarından konuyu daha fazla deşmek istemedi ve sessiz kaldı. Ardından Mikado ve Masaomi kitapçıya doğru yol aldılar.
"Vay be! Tüm şu mangalara bak! Acayip iyi! Bu dükkanın adı Toranoana'ymış... Burada, eve giderkenki kitapçıdan daha çok manga var. Ama sadece manga var!"
"Evet, manga satan daha bir sürü dükkan var. Animate gibi, Comic Plaza gibi falan. Başka türde kitap arıyorsan Junkudo'ya gitmelisin. Orası devasa, dokuz katlı bir bina ve yalnızca kitap satıyor."
İstediklerini aldıktan sonra ikili 60-Storey Caddesinden aşağıya, Sunshine City'e doğru yürüdü.
"Kida-kun'un böyle insanlar tanıdığını bilmezdim."
"Karisawa-san ve diğerlerinden mi bahsediyorsun? Orasında burasında piercingleri olan, kırmızı kafalı, bali çeken tiplerle takıldığımı düşünmüyordun herhalde? Şey, aslında biraz garipler ama onlara nazik davranırsan iyi insanlar olduklarını göreceksin."
"Eh? Anladım..."
Mikado bunun biraz garip olduğunu düşündüyse de daha fazla sorgulamak istemedi ve bu düşünceleri bir kenara bıraktı.
"Ah, sahi. Çok sık dışarıya çıktığımdan seni her yere götürebilirim. İkinci el kıyafet dükkanları gibi. Gece kulüpleri ve oteller gibi. Şu küçük biblolardan satan tezgahtarlarla pazarlık yapmak istersen adamın benim bunu unutma."
"Gerçekten her şeyi biliyorsun."
"Biliyorum çünkü her şeyden biraz bilmezsem kız düşüremem."
"Ne sinsi bir hareket..."
Mikado, Masaomi hakkındaki bu düşüncesini söylemeden edememişti. Masaomi de gayet halinden memnun bir şekilde başını sallamıştı.
Mikado aşağıdan şehir manzarasının daha iyi görüneceğini düşündüğünden yürürken daima yukarı bakmayı kendine sürekli hatırlatır olmuştu.
60-Storey Caddesindeki en çarpıcı şeyler Cinema Sunshine binasının etrafını kaplayan film afişleri kadar, binanın üzerindeki devasa elektronik bir billboard da olsa gerekti. Mikado ilk başta afişlerin basıldığını düşünmüştü fakat duyduğuna göre fotoğraflardan bakılarak hepsi özene bezene elle yapılmıştı. Bundan elinde olmadan etkilenmişti tabii.
Etrafını ilgiyle incelerken yakınlarda hiç eğlenceli bir dükkan olup olmadığına bakmaya karar verdi ve aniden büyük binadan daha da ilgi çekici bir şeyin olduğunu fark etti.
"Eh?"
Mikado sokakta müşteri çekmeye çalışan bir siyahi adam gördü. 60-Storey Caddesinde oldukça nadirdi-garip olan şeyse görünüşüydü- Bu siyahi adam neredeyse iki metre uzunluğundaydı ve tıpkı profesyonel bir güreşçininkiler gibi iri kasları vardı. Ve siyahi adamla ilgili en çarpıcı şey ise giysileriydi. Bir Japon Suşi aşçısı gibi giyinmişti ve sokakta müşteri çekmeye çalışıyordu.
Mikado ağzı bir karış açık ona bakarken iri yarı adam aniden onunla göz göze geldi.
"Uzun zaman oldu genç bayım."
"Eh!?!?!?!?"
Mikado bu adamla daha yeni tanışmıştı ama adam sanki uzun süredir tanışıyorlarmış gibi davranıyordu. Nasıl karşılık vereceğini bilememişti. Yoksa Tokyo'daki bu güllük gülistanlık hayatı bir sona mı yaklaşıyordu? Mikado tedirgin hissetmeye başlamışken--
"Simon, görüşmeyeli uzun zaman oluyor! Nasılsın?"
Masaomi'nin söyledikleri Mikado'nun korkularını yatıştırmış ve diğer adamın dikkatinin ona kaymasına neden olmuştu.
"Yo, Kida, yersin Sushi? İndirim yaparım, sushi ye tamam?"
"Oh, şu an yanımda hiç para yok. Liseli oldum artık. Bu yüzden ben bir iş bulana kadar bekle. O zaman bana ısmarlarsın da!"
"Oh hayır. İzin verirsem yemene bedava, olurum yosunlu Rus sarma."
"Kara yosunu ha?"
İkisi kaygısızca muhabbet ettiler ve muhabbet sona erdikten sonra Masaomi iri adama veda edip ilerledi. Mikado arkasından aceleyle takip ederken döndü ve arkasına baktı. Simon denen iri yarı adam yalnızca Masaomi'ye değil ona da el sallıyordu. Mikado oldukça şaşırmıştı, bu yüzden özür dilercesine eğilip ilerlemeye devam etti.
"Az önceki adam arkadaşın mıydı?"
"Evet. Adı Simon, kendisi siyahi bir Rus ve Rus Suşi dükkanında satıcılık yapıyor."
--Siyahi Rus mu?
"Üzgünüm, burada gülmem mi gerekiyor?"
"Hayır dalga geçmiyorum. Aslında ismi Seymon ama herkes ona İngilizce okunuşunda olduğu gibi Simon olarak sesleniyor. Yani ismi Simon. Ailesinin Rusya'ya gelen Amerikalı göçmenler olduğunu duymuştum ama detayları bilmiyorum. Burada suşi dükkanı açan Rus bir arkadaşı olduğu için müşteri çekmede yardımcı olmak için buraya gelmiş."
Kulağa uydurulmuş gibi geliyordu fakat Masaomi yalan söylüyora benzemiyordu. Muhtemelen doğru olmalıydı. Mikado ilgiyle dinlerken Masaomi ekledi: "Pek takılman gereken tiplerden değildir. Bir keresinde bir dövüşü durdurmuştu, çıplak elle en az kendisi kadar iri iki adamı ayırmıştı. Ve bir telefon direğini ikiye böldüğünü gören insanlar varmış!"
Bunu duyunca Mikado, Simon'ın bedenini bir tanka benzetti ve aniden terlemeye başladı.
Küçük bir yoldan aşağıya inerlerken Mikado birden mırıldandı: "Harika..."
"Ha? Harika olan da ne?"
"Hayır sadece, Kida-kun gerçekten her şeyi biliyor..."
Mikado'nun övgü dolu samimi sözleri Masaomi'ye birer şakaymış gibi gelmişti. Birkaç kez boş boş güldü. Sonradan esnedi ve aldırış etmeden cevap verdi. "Yalakalık seni hiçbir yere götürmez."
"Ama doğruyu söylüyorum!"
Doğrusu Mikado'nun Masaomi'ye büyük bir saygısı vardı. Ikebukuro'ya tek başına gelmiş olsaydı nereye gideceğini ve ne yapacağını bilemez, sokaklarda amaçsızca dolaşırdı. Ve Masaomi'yi kendisi yapan şeyin çevresi olduğunu düşünmüyordu. İlk okuldan beri Masaomi'de insanları kendine çeken bir hava vardı ve içindeki bu korkusuzluk duygusuyla yapamayacağı şey kalmazdı.
Yalnızca birkaç günlüğüne buradaydı fakat çoktan bu şehir ve Masaomi tarafından kabul edilmişti. Aklındaki bu düşünceyle Mikado bir dilek tuttu. Bir gün Masaomi gibi olabilmek istiyordu.
Mikado'nun Tokyo'ya gelişinin asıl sebebi kendini bu normal hayattan kopartıp atmaktı. Sürekli kendi içinde yeni bir "ben" arayışı içindeydi. Belki de fazla üzerine düşmediğindendi ama bu yerde filmlerden ya da mangadan fırlamışçasına "olağan dışı" şeyler olurken onlardan birine kapılıp gidebilirdi.
Mikado ünlü ya da dikkate değer biri olmak değil, farklı bir şekilde yaşamanın nasıl olduğunu bilmek istemişti sadece. Fark etmemişti ama bu topraklara ayak bastığı andan itibaren içindeki rahatsızlık duygusuyla aynı doğrultuda yükselen neşe birbiriyle dans etmeye, gürültülü bir biçimde yuvarlanmaya başlamıştı.
Ve bugün, böyle bir yerde, gözlerinin önünde birileri o neşenin tadını çıkarıyordu. Masaomi yalnızca on altı yaşındaydı ama bu şehre sorunsuzca bağlanabilmişti.
Olmak istediği her şeyi en yakın arkadaşında görmüştü. Ve böyle bir yerde bulunmanın verdiği heyecan ve rahatsızlık hissi yavaşça kayboluyor gibiydi, tıpkı olması gerektiği gibi.
"...Yalnızca şarkı söylediğini hayal edip dinle. Kendi bildiklerini herkesin bildiğini düşünen tarzda biri o."
Masaomi bunları kulağına fısıldarken Yumasaki hala Mikado'nun bilmediği o konu hakkında konuşmaya devam ediyordu. Karisawa durumun rahatsızlığını sezmiş ve arkadaşının sırt çantasına hafifçe vurmuştu.
"Bunları ne diye anlatıyorsun onlara? Neyse, gitmemiz gerek bizim. Bay bay."
İkili hızla ilerlerken Mikado tamamen şaşkınlık dolu bir biçimde arkalarından bakakaldı ve kendi kendine mırıldandı.
"Gece kullanmak için... Dengeki Bunko mu?"
Ne için kullanacaklarını gerçekten çok merak ettiyse de çoktan uzaklaştıklarından konuyu daha fazla deşmek istemedi ve sessiz kaldı. Ardından Mikado ve Masaomi kitapçıya doğru yol aldılar.
"Vay be! Tüm şu mangalara bak! Acayip iyi! Bu dükkanın adı Toranoana'ymış... Burada, eve giderkenki kitapçıdan daha çok manga var. Ama sadece manga var!"
"Evet, manga satan daha bir sürü dükkan var. Animate gibi, Comic Plaza gibi falan. Başka türde kitap arıyorsan Junkudo'ya gitmelisin. Orası devasa, dokuz katlı bir bina ve yalnızca kitap satıyor."
İstediklerini aldıktan sonra ikili 60-Storey Caddesinden aşağıya, Sunshine City'e doğru yürüdü.
"Kida-kun'un böyle insanlar tanıdığını bilmezdim."
"Karisawa-san ve diğerlerinden mi bahsediyorsun? Orasında burasında piercingleri olan, kırmızı kafalı, bali çeken tiplerle takıldığımı düşünmüyordun herhalde? Şey, aslında biraz garipler ama onlara nazik davranırsan iyi insanlar olduklarını göreceksin."
"Eh? Anladım..."
Mikado bunun biraz garip olduğunu düşündüyse de daha fazla sorgulamak istemedi ve bu düşünceleri bir kenara bıraktı.
"Ah, sahi. Çok sık dışarıya çıktığımdan seni her yere götürebilirim. İkinci el kıyafet dükkanları gibi. Gece kulüpleri ve oteller gibi. Şu küçük biblolardan satan tezgahtarlarla pazarlık yapmak istersen adamın benim bunu unutma."
"Gerçekten her şeyi biliyorsun."
"Biliyorum çünkü her şeyden biraz bilmezsem kız düşüremem."
"Ne sinsi bir hareket..."
Mikado, Masaomi hakkındaki bu düşüncesini söylemeden edememişti. Masaomi de gayet halinden memnun bir şekilde başını sallamıştı.
Mikado aşağıdan şehir manzarasının daha iyi görüneceğini düşündüğünden yürürken daima yukarı bakmayı kendine sürekli hatırlatır olmuştu.
60-Storey Caddesindeki en çarpıcı şeyler Cinema Sunshine binasının etrafını kaplayan film afişleri kadar, binanın üzerindeki devasa elektronik bir billboard da olsa gerekti. Mikado ilk başta afişlerin basıldığını düşünmüştü fakat duyduğuna göre fotoğraflardan bakılarak hepsi özene bezene elle yapılmıştı. Bundan elinde olmadan etkilenmişti tabii.
Etrafını ilgiyle incelerken yakınlarda hiç eğlenceli bir dükkan olup olmadığına bakmaya karar verdi ve aniden büyük binadan daha da ilgi çekici bir şeyin olduğunu fark etti.
"Eh?"
Mikado sokakta müşteri çekmeye çalışan bir siyahi adam gördü. 60-Storey Caddesinde oldukça nadirdi-garip olan şeyse görünüşüydü- Bu siyahi adam neredeyse iki metre uzunluğundaydı ve tıpkı profesyonel bir güreşçininkiler gibi iri kasları vardı. Ve siyahi adamla ilgili en çarpıcı şey ise giysileriydi. Bir Japon Suşi aşçısı gibi giyinmişti ve sokakta müşteri çekmeye çalışıyordu.
Mikado ağzı bir karış açık ona bakarken iri yarı adam aniden onunla göz göze geldi.
"Uzun zaman oldu genç bayım."
"Eh!?!?!?!?"
Mikado bu adamla daha yeni tanışmıştı ama adam sanki uzun süredir tanışıyorlarmış gibi davranıyordu. Nasıl karşılık vereceğini bilememişti. Yoksa Tokyo'daki bu güllük gülistanlık hayatı bir sona mı yaklaşıyordu? Mikado tedirgin hissetmeye başlamışken--
"Simon, görüşmeyeli uzun zaman oluyor! Nasılsın?"
Masaomi'nin söyledikleri Mikado'nun korkularını yatıştırmış ve diğer adamın dikkatinin ona kaymasına neden olmuştu.
"Yo, Kida, yersin Sushi? İndirim yaparım, sushi ye tamam?"
"Oh, şu an yanımda hiç para yok. Liseli oldum artık. Bu yüzden ben bir iş bulana kadar bekle. O zaman bana ısmarlarsın da!"
"Oh hayır. İzin verirsem yemene bedava, olurum yosunlu Rus sarma."
"Kara yosunu ha?"
İkisi kaygısızca muhabbet ettiler ve muhabbet sona erdikten sonra Masaomi iri adama veda edip ilerledi. Mikado arkasından aceleyle takip ederken döndü ve arkasına baktı. Simon denen iri yarı adam yalnızca Masaomi'ye değil ona da el sallıyordu. Mikado oldukça şaşırmıştı, bu yüzden özür dilercesine eğilip ilerlemeye devam etti.
"Az önceki adam arkadaşın mıydı?"
"Evet. Adı Simon, kendisi siyahi bir Rus ve Rus Suşi dükkanında satıcılık yapıyor."
--Siyahi Rus mu?
"Üzgünüm, burada gülmem mi gerekiyor?"
"Hayır dalga geçmiyorum. Aslında ismi Seymon ama herkes ona İngilizce okunuşunda olduğu gibi Simon olarak sesleniyor. Yani ismi Simon. Ailesinin Rusya'ya gelen Amerikalı göçmenler olduğunu duymuştum ama detayları bilmiyorum. Burada suşi dükkanı açan Rus bir arkadaşı olduğu için müşteri çekmede yardımcı olmak için buraya gelmiş."
Kulağa uydurulmuş gibi geliyordu fakat Masaomi yalan söylüyora benzemiyordu. Muhtemelen doğru olmalıydı. Mikado ilgiyle dinlerken Masaomi ekledi: "Pek takılman gereken tiplerden değildir. Bir keresinde bir dövüşü durdurmuştu, çıplak elle en az kendisi kadar iri iki adamı ayırmıştı. Ve bir telefon direğini ikiye böldüğünü gören insanlar varmış!"
Bunu duyunca Mikado, Simon'ın bedenini bir tanka benzetti ve aniden terlemeye başladı.
Küçük bir yoldan aşağıya inerlerken Mikado birden mırıldandı: "Harika..."
"Ha? Harika olan da ne?"
"Hayır sadece, Kida-kun gerçekten her şeyi biliyor..."
Mikado'nun övgü dolu samimi sözleri Masaomi'ye birer şakaymış gibi gelmişti. Birkaç kez boş boş güldü. Sonradan esnedi ve aldırış etmeden cevap verdi. "Yalakalık seni hiçbir yere götürmez."
"Ama doğruyu söylüyorum!"
Doğrusu Mikado'nun Masaomi'ye büyük bir saygısı vardı. Ikebukuro'ya tek başına gelmiş olsaydı nereye gideceğini ve ne yapacağını bilemez, sokaklarda amaçsızca dolaşırdı. Ve Masaomi'yi kendisi yapan şeyin çevresi olduğunu düşünmüyordu. İlk okuldan beri Masaomi'de insanları kendine çeken bir hava vardı ve içindeki bu korkusuzluk duygusuyla yapamayacağı şey kalmazdı.
Yalnızca birkaç günlüğüne buradaydı fakat çoktan bu şehir ve Masaomi tarafından kabul edilmişti. Aklındaki bu düşünceyle Mikado bir dilek tuttu. Bir gün Masaomi gibi olabilmek istiyordu.
Mikado'nun Tokyo'ya gelişinin asıl sebebi kendini bu normal hayattan kopartıp atmaktı. Sürekli kendi içinde yeni bir "ben" arayışı içindeydi. Belki de fazla üzerine düşmediğindendi ama bu yerde filmlerden ya da mangadan fırlamışçasına "olağan dışı" şeyler olurken onlardan birine kapılıp gidebilirdi.
Mikado ünlü ya da dikkate değer biri olmak değil, farklı bir şekilde yaşamanın nasıl olduğunu bilmek istemişti sadece. Fark etmemişti ama bu topraklara ayak bastığı andan itibaren içindeki rahatsızlık duygusuyla aynı doğrultuda yükselen neşe birbiriyle dans etmeye, gürültülü bir biçimde yuvarlanmaya başlamıştı.
Ve bugün, böyle bir yerde, gözlerinin önünde birileri o neşenin tadını çıkarıyordu. Masaomi yalnızca on altı yaşındaydı ama bu şehre sorunsuzca bağlanabilmişti.
Olmak istediği her şeyi en yakın arkadaşında görmüştü. Ve böyle bir yerde bulunmanın verdiği heyecan ve rahatsızlık hissi yavaşça kayboluyor gibiydi, tıpkı olması gerektiği gibi.
Çeviri için teşekkürler
YanıtlaSilRica ederim ^^/
Sil