Ve sonra tam o anda, tüm kararları ve duyguları sanki bir başka kötü his ve beklenti dalgasının çarpması misali bir kez daha kaosa sürüklenmişti.
“Yo.”
Oldukça sıcak bir selamlamaydı. Sesi, tıpkı gökyüzü merhaba diyormuş gibi tek bir anlaşılmazlık bulunmaksızın duru ve ferahlatıcıydı.
Bu denli neşeli bir şekilde selamlamış olmasına rağmen, Masaomi sesi duyar duymaz yüz ifadesi sanki on milyon ok bir anda sırtına saplanmış gibi değişmişti. Anında soğuk ve şiddetli bir şekilde terlemeye başlamıştı. Yavaşça sesin kaynağına doğru döndü.
Masaomi’nin tepkisi üzerine Mikado da onu takip ederek döndü. Şen şakrak bir adam duruyordu karşılarında. İyi görünümlüydü fakat sert bir deneyimlilik ve olgunluk havası yayıyordu, daha iyi bir deyişle “ağırbaşlı” görünüyordu. Yumuşak bakışları her şeye alışkınmış gibi görünüyordu, sanki tüm duyguları tek seferde yayıyormuş gibiydi. Dış görünüşünü de katınca sağlam kişilikli birine benziyordu fakat aynı zamanda da göze çarpan hiçbir özelliği yokmuş gibiydi. Özetle, belirsiz bir hava yayıyordu.
Görünüşünden kaç yaşında olduğunu çıkarmak zordu, Mikado yirmilerinde olduğunu düşünmüştü ancak elinde bunu doğrulayacak bir şey yoktu.
“Görüşmeyeli epey oluyor, Kida Masaomi-kun.”
Tam ismini söyleyerek kendisine seslenen adamla yüzleşirken, daha önce Mikado’nun hiç görmediği bir yüz ifadesine bürünmüş ve yutkunmuştu Masaomi.
“E…evet… Selam.”
Masaomi’nin kekeleyen hali bir anlığına Mikado’nun düşüncelerinin dağılmasına sebep olmuştu.
-Kida-kun’u ilk defa böyle görüyorum.
Korku ve tiksinti bakışlarını doldurmuş ancak bu duyguların davranışlarına yansımaması için kendini zor tutmuştu.
“Raira üniforması mı o? Demek kazandın ha. Okulun ilk günü mü? Tebrik ederim.”
Adamın tebrik edişi nispeten değişikti fakat tamamen duygudan yoksun da değildi. Sanki ses tonuna mümkün olduğunca az duygu katmaya çalışıyor gibiydi (ama tamamen duygusuz değildi). Tam anlamıyla böyle bir şeydi.
“Oh evet. Teşekkürler.”
“Teşekkür edilecek bir şey demedim.”
“Seni burada, Ikebukuro’da gördüğüme şaşırdım…”
“Evet, birkaç arkadaşla buluşmaya geldim de. Sahi, bu kim?”
Bunu söylerken dönüp Mikado’ya baktı ve o an göz göze geldiler. Normalde Mikado gözlerini kaçırırdı ama bu sefer nedense bakışlarını ondan alamadı. Eğer gözlerini kaçırırsa bu adam tarafından ciddiye alınmayacağını hissetmiş gibiydi. Mikado neden böyle düşündüğünü bilememiş ve adamın ürkütücü ve keskin bakışlarının altında öylece kalakalmıştı.
“Ah, sadece öyle bir arkadaş.”
Normalde Masaomi karşısındakine Mikado’nun ismini söylerdi ama bu sefer kesinlikle bunu yapmayacağı barizdi. Ardından adam Mikado’ya döndü ve umursamazca “Ben Orihara Izaya. Tanıştığımıza memnun oldum.” dedi.
İsmini duyar duymaz Mikado her şeyi anlamıştı. Bulaşmaman gereken, düşman edinmemen gereken insanlardan biriydi bu. Ancak karşısındaki adam hiç de öyle tehlikeli görünmüyordu, en azından hayal ettiği gibi değildi. Keskin gözleri ve alımlı yüzü dışında diğer gençlerden bir farkı yoktu. Bir de şu parlak siyah saçları dışında tabii. Etraflarını çevreleyen saçı boyalı insanların içinde onunki oldukça dikkat çekiyordu. Uzak mekanlardan birinde ders veren bir entelektüel gibi görünüyordu daha çok.
-Düşündüğümden daha normal görünüyor.
Bunu düşünürken adama ismini söyledi.
“Klima ismine benziyor.”
Izaya, Mikado’nun ismini duyar duymaz bunu söylemişti. Kelimelerinde gizli bir anlam yoktu, yalnızca ne düşündüyse onu söylemişti.
Ve tam Mikado cevap verip vermemek arasında gidip gelirken, konuşmasına fırsat bırakmaksızın yavaşça elini kaldırıp salladı Izaya.
“Arkadaşlarımla buluşma vakti geldi neredeyse. Görüşürüz.”
Ardından Izaya aceleyle uzaklaştı. Gidişini izledikten sonra Masaomi ciğerlerinde tuttuğu nefesini bırakıp derin bir soluk aldı.
“Bizim de gitme vaktimiz geldi artık… Ah sahi, nereye gidecektik biz?”
“Şu az önceki adam… Gerçekten o kadar korkunç mu?”
“Korkunç denilebilir mi bilmiyorum… ama… Ortaokuldayken bir sürü işe bulaştım… ve bu yüzden o adamla bir kere yollarım kesişti, sonra ondan korkar hale geldim. Nasıl desem… onun korkunçluk seviyesi sokakta gördüğün serserilerden çok daha yükseklerde. ‘Dengesiz’ gibi daha çok. Ya da tahmin edilemez. Her beş dakikada bir düşünceleri tam tersine değişiyor. Korkunçluğu tehlikeli gibi bir şey diyemeyiz ama daha çok sanki… ‘mide bulandırıcı’ gibi. Bilinçaltına yavaşça sızan bir his gibi.
Neyse nasılsa bir daha o ‘tarafa’ geçmeyeceğim. Bu yüzden ot çekmek istersen sakın bana gelme.”
Ot çekmek. Bu kelimeyi duyar duymaz Mikado şiddetle kafasını salladı. Daha önce hiç Marijuana görmemişti ama internetten edindiği bilgilere dayanarak ne olduğunu kendisi de biliyordu.
“Dalga geçiyorum. O kadar uysalsın ki yirmilerine geldiğinde muhtemelen sigara ve biradan öteye geçemezsin. Her neyse diyeceğim o ki sakın o herife ve Heiwajima Shizuo’ya bulaşma.”
Masaomi, Izaya’yla ilgili daha fazla bilgi vereceğe benzemiyordu, bu yüzden sessizce kalabalığa doğru döndü.
Mikado, Masaomi’yi ilk defa böyle görüyordu. Masaomi’nin bu tuhaf halinin daha önemli olduğu kanısına varıp Izaya konusunu bir kenara bıraktı.
-Bu yer asla hayatımın normalliğini bozmaktan vazgeçmeyecek.
Mikado’nun tüm bunları düşünmek için bir sebebi yoktu ancak bunun üzerine ne kadar çok düşündüyse, başladığı bu yeni hayattan ve bu yerden beklentileri o kadar çoğalmıştı.
Buraya geleli yalızca birkaç gün olmuştu ama “Eve gitmek istiyorum.” kelimeleri Mikado’nun sözlüğünden çoktan silinmişti.
Bir zamanlar soğuk ve alışılmışın dışında olduğunu düşündüğü kalabalıklar bugün birer aziz gibi geçiyordu önünden.
-Heyecan verici bir şeyler olacak yakında. Kesinlikle olacak. Tıpkı diziler ve mangalardaki gibi aradığım o macera başlıyor. Burada başlayacak hiç şüphesiz.-
Bunun gibi karmakarışık düşünceler Mikado’nun gözlerini ışıldattı ve yarından itibarenki hayatına olan umutlarını yükseltti.
“Yo.”
Oldukça sıcak bir selamlamaydı. Sesi, tıpkı gökyüzü merhaba diyormuş gibi tek bir anlaşılmazlık bulunmaksızın duru ve ferahlatıcıydı.
Bu denli neşeli bir şekilde selamlamış olmasına rağmen, Masaomi sesi duyar duymaz yüz ifadesi sanki on milyon ok bir anda sırtına saplanmış gibi değişmişti. Anında soğuk ve şiddetli bir şekilde terlemeye başlamıştı. Yavaşça sesin kaynağına doğru döndü.
Masaomi’nin tepkisi üzerine Mikado da onu takip ederek döndü. Şen şakrak bir adam duruyordu karşılarında. İyi görünümlüydü fakat sert bir deneyimlilik ve olgunluk havası yayıyordu, daha iyi bir deyişle “ağırbaşlı” görünüyordu. Yumuşak bakışları her şeye alışkınmış gibi görünüyordu, sanki tüm duyguları tek seferde yayıyormuş gibiydi. Dış görünüşünü de katınca sağlam kişilikli birine benziyordu fakat aynı zamanda da göze çarpan hiçbir özelliği yokmuş gibiydi. Özetle, belirsiz bir hava yayıyordu.
Görünüşünden kaç yaşında olduğunu çıkarmak zordu, Mikado yirmilerinde olduğunu düşünmüştü ancak elinde bunu doğrulayacak bir şey yoktu.
“Görüşmeyeli epey oluyor, Kida Masaomi-kun.”
Tam ismini söyleyerek kendisine seslenen adamla yüzleşirken, daha önce Mikado’nun hiç görmediği bir yüz ifadesine bürünmüş ve yutkunmuştu Masaomi.
“E…evet… Selam.”
Masaomi’nin kekeleyen hali bir anlığına Mikado’nun düşüncelerinin dağılmasına sebep olmuştu.
-Kida-kun’u ilk defa böyle görüyorum.
Korku ve tiksinti bakışlarını doldurmuş ancak bu duyguların davranışlarına yansımaması için kendini zor tutmuştu.
“Raira üniforması mı o? Demek kazandın ha. Okulun ilk günü mü? Tebrik ederim.”
Adamın tebrik edişi nispeten değişikti fakat tamamen duygudan yoksun da değildi. Sanki ses tonuna mümkün olduğunca az duygu katmaya çalışıyor gibiydi (ama tamamen duygusuz değildi). Tam anlamıyla böyle bir şeydi.
“Oh evet. Teşekkürler.”
“Teşekkür edilecek bir şey demedim.”
“Seni burada, Ikebukuro’da gördüğüme şaşırdım…”
“Evet, birkaç arkadaşla buluşmaya geldim de. Sahi, bu kim?”
Bunu söylerken dönüp Mikado’ya baktı ve o an göz göze geldiler. Normalde Mikado gözlerini kaçırırdı ama bu sefer nedense bakışlarını ondan alamadı. Eğer gözlerini kaçırırsa bu adam tarafından ciddiye alınmayacağını hissetmiş gibiydi. Mikado neden böyle düşündüğünü bilememiş ve adamın ürkütücü ve keskin bakışlarının altında öylece kalakalmıştı.
“Ah, sadece öyle bir arkadaş.”
Normalde Masaomi karşısındakine Mikado’nun ismini söylerdi ama bu sefer kesinlikle bunu yapmayacağı barizdi. Ardından adam Mikado’ya döndü ve umursamazca “Ben Orihara Izaya. Tanıştığımıza memnun oldum.” dedi.
İsmini duyar duymaz Mikado her şeyi anlamıştı. Bulaşmaman gereken, düşman edinmemen gereken insanlardan biriydi bu. Ancak karşısındaki adam hiç de öyle tehlikeli görünmüyordu, en azından hayal ettiği gibi değildi. Keskin gözleri ve alımlı yüzü dışında diğer gençlerden bir farkı yoktu. Bir de şu parlak siyah saçları dışında tabii. Etraflarını çevreleyen saçı boyalı insanların içinde onunki oldukça dikkat çekiyordu. Uzak mekanlardan birinde ders veren bir entelektüel gibi görünüyordu daha çok.
-Düşündüğümden daha normal görünüyor.
Bunu düşünürken adama ismini söyledi.
“Klima ismine benziyor.”
Izaya, Mikado’nun ismini duyar duymaz bunu söylemişti. Kelimelerinde gizli bir anlam yoktu, yalnızca ne düşündüyse onu söylemişti.
Ve tam Mikado cevap verip vermemek arasında gidip gelirken, konuşmasına fırsat bırakmaksızın yavaşça elini kaldırıp salladı Izaya.
“Arkadaşlarımla buluşma vakti geldi neredeyse. Görüşürüz.”
Ardından Izaya aceleyle uzaklaştı. Gidişini izledikten sonra Masaomi ciğerlerinde tuttuğu nefesini bırakıp derin bir soluk aldı.
“Bizim de gitme vaktimiz geldi artık… Ah sahi, nereye gidecektik biz?”
“Şu az önceki adam… Gerçekten o kadar korkunç mu?”
“Korkunç denilebilir mi bilmiyorum… ama… Ortaokuldayken bir sürü işe bulaştım… ve bu yüzden o adamla bir kere yollarım kesişti, sonra ondan korkar hale geldim. Nasıl desem… onun korkunçluk seviyesi sokakta gördüğün serserilerden çok daha yükseklerde. ‘Dengesiz’ gibi daha çok. Ya da tahmin edilemez. Her beş dakikada bir düşünceleri tam tersine değişiyor. Korkunçluğu tehlikeli gibi bir şey diyemeyiz ama daha çok sanki… ‘mide bulandırıcı’ gibi. Bilinçaltına yavaşça sızan bir his gibi.
Neyse nasılsa bir daha o ‘tarafa’ geçmeyeceğim. Bu yüzden ot çekmek istersen sakın bana gelme.”
Ot çekmek. Bu kelimeyi duyar duymaz Mikado şiddetle kafasını salladı. Daha önce hiç Marijuana görmemişti ama internetten edindiği bilgilere dayanarak ne olduğunu kendisi de biliyordu.
“Dalga geçiyorum. O kadar uysalsın ki yirmilerine geldiğinde muhtemelen sigara ve biradan öteye geçemezsin. Her neyse diyeceğim o ki sakın o herife ve Heiwajima Shizuo’ya bulaşma.”
Masaomi, Izaya’yla ilgili daha fazla bilgi vereceğe benzemiyordu, bu yüzden sessizce kalabalığa doğru döndü.
Mikado, Masaomi’yi ilk defa böyle görüyordu. Masaomi’nin bu tuhaf halinin daha önemli olduğu kanısına varıp Izaya konusunu bir kenara bıraktı.
-Bu yer asla hayatımın normalliğini bozmaktan vazgeçmeyecek.
Mikado’nun tüm bunları düşünmek için bir sebebi yoktu ancak bunun üzerine ne kadar çok düşündüyse, başladığı bu yeni hayattan ve bu yerden beklentileri o kadar çoğalmıştı.
Buraya geleli yalızca birkaç gün olmuştu ama “Eve gitmek istiyorum.” kelimeleri Mikado’nun sözlüğünden çoktan silinmişti.
Bir zamanlar soğuk ve alışılmışın dışında olduğunu düşündüğü kalabalıklar bugün birer aziz gibi geçiyordu önünden.
-Heyecan verici bir şeyler olacak yakında. Kesinlikle olacak. Tıpkı diziler ve mangalardaki gibi aradığım o macera başlıyor. Burada başlayacak hiç şüphesiz.-
Bunun gibi karmakarışık düşünceler Mikado’nun gözlerini ışıldattı ve yarından itibarenki hayatına olan umutlarını yükseltti.
0 comments:
Yorum Gönder