2015/08/29

Yume Nikki Bölüm 7 : Günlük

Aniden etrafındaki her şey değişiyor.
Daha da derin bir rüyaya dalıyorsun.

Bir bulutun üzerinde yürüyorsun. Tıpkı peri masallarındaki gibi. Gökyüzünden geçen, en derin karanlıkla çevrilmiş, buluttan bir yol. Aynı zamanda bu sende cennete yükselme hayalini harekete geçiriyor, tıpkı hareketlilik halinin dans etmeyi çağrıştırması gibi. Ama cennete yükselmeyi düşünürken cehennemin hayali de geliyor aklına.  Eğleniyora benziyorsun ama bir nedenden dolayı, bir rahatsızlık hissi etrafında dolaşıyor ve ayağının altındaki buluta yakından baktığında bulutun, asıl benliğini göstermek istiyormuşçasına katılaşıp karardığını görüyorsun. Niyetin bu değildi ama epey yükselmiş görünüyorsun... Yeterince dikkatli olmayan biri için bu mutluluğun kendisi gibi görünebilir. Zorlanmış bir gülümseme gibi. Yaramaz bir rahatlık etrafını sarmış gibi.

Yukarıda başka bir devasa yaratık var. Şehvet ve zevkten deliye dönmüş bir adama benzeyen, mide bulandırıcı bir şey. Sana oyuncak kutusundan küçük bebeğine, onunla oynamak ve onu parçalara ayırmak için bakan bir çocuğun gözleriyle bakıyor adeta. İstediğini yapmaya hazır bir şekilde elini sana doğru uzatıyor. Ve sen de ondan kaçmak istiyormuşçasına koşmaya başlıyorsun. Görüş alanın aniden açılıyor. Bu derin karanlığın sonunda duraksıyorsun.

Büyük bir hayvan var orada. Tek bakışta korkutucu bir canavar gibi. Güçlü bir yaradılış, şiddet yanlısı doğasını ortaya çıkaran zorlayıcı bakışlar, kan lekeleriyle süslü bir beden, sivri dişler ve pençeler... ve nefretini saklayamayarak bu yaratık, dişlerini öfkeyle gıcırdatıyor. Şehvetinin üstesinden gelememiş ve dünyadan nefret etmeye başlamış bir adamınki gibi bir hayal kırıklığı ve öfke demeti. İşte o sembolik canavar sana her an saldırmaya hazırmış gibi bakıyor ve hırlıyor. Etçil, sivri dişlerini birbirine sürtüp gıcırdatıyor. Sonsuz, sinir bozucu bir ses.

Bundan hoşlanmıyor ve bir adım geriye gidip kulaklarını kapatıyorsun. Ve aynı zamanda fark ediyorsun: Dişlerini gıcırdatan tek kişi...aslında sensin. Tedirgin, öfkeli, içindeki stresi dışarı atmaya çalışan...o hayvan sensin. Üstesinden gelemediğin o parçan, bir bomba gibi patlıyor ve içindeki kinin sesi ortaya çıkıyor.

O canavar... hayır, tüm o belirsiz ve rahatsız edici yerler senin rüyanın bir parçası. Her uğursuz şey senin zihninin yarattığı bir şey. Çirkin şeyler, mide bulandırıcı şeyler, hepsi içinde kıvranıyor ve sen üzerlerine doğru yürüyorsun. Bunun tamamen farkındalığında olarak titremeye başlıyorsun. Kafan allak bullak oluyor ve bu kabusu daha fazla görmek istemiyormuşsun gibi kafanı sağa sola sallıyorsun... Dişlerini gıcırdatmaya devam ederek aşağıya bakıyorsun.

Parmak uçlarınla, bir şeyden emin olmak istermişçesine yanağına dokunuyorsun. Ve kendini çimdikliyorsun. Bu bir rüyaysa eğer, uyanmak için yalvarıyorsun.

............

Ve sonra yatağında uyanıyorsun. Kafanı örten çarşafı bir kenara fırlatıp suyun altından yeni çıkan biri gibi derin bir nefes alıyorsun. Yüzün ve göğsün terden sırılsıklam olmuş. Dişlerini gıcırdatmayı kestiğinden emin olmak adına yanağına dokunuyorsun. Kısa bir süreliğine ağır ağır soluklanıyorsun.

Ne kadar bariz olsa da bu bir rüyaydı nasılsa. Birkaç defa kendi kendine kafanı sallıyorsun.

Yataktan kalkmadan elini masanın üzerine doğru uzatıyor ve tembelce günlüğünü kapıyorsun. Üzerinde kalem izleri bırakıyor ve onları harflere dönüştürüyorsun. Aceleyle fakat özenle.

Rüyalar bilinçsizliğimizin bize gösterdikleridir. Uyandığında bilinçsizliğin kendi benliğinin derinliklerine çekilir ve ona ulaşamazsın. Bu yüzden rüyaları çok çabuk unutursun. Tıpkı ellerinle yakalamaya çalıştığın su gibidir. Bunun olmasını önlemek için harf harf hepsini beceriksizce yazmaya çalışıyorsun. Şemsiyeyi, trafik lambasını ve diğerleriyle alakalı her şeyi yazıyorsun. Tüm enerjini kullandığından bir kez daha uyuşukluğa yenik düşüp başını yastığa koyuyorsun.

Günlük elinden kayıp gidiyor. Yine rüya görmeye başlıyorsun.

2015/08/25

Güncelleme #6 : Kabus?

Herkese merhaba. Uzun bir sürenin ardından yine buralardayım. Yine güncel vermeye çalışırken kıvranıyorum. Şu birkaç hafta hayat denen kabustan kurtulmaya çalışırken çarçabuk geçti gitti. Meşgul bir insanmışım ben meğerse. Ah, lütfen. Yapacak bir şey olmadığından sıkıldığım günlere geri dönmek istiyorum. *çevirmenin itiraf köşesi*

Bu güncelde mümkün olduğunca boş geçen haftaları telafi etmeye çalıştım. Umarım hala buralara bakıyorsunuzdur :') Şimdiden iyi okumalar.

Manga 



Light Novel


Bir sonraki güncelin tarihini ve içeriğini yandaki küçük kutudan görebilirsiniz. Yine aynı şekilde çevrilmesini istediğiniz light novel, manga yahut drama cd istekleriniz olursa aşağıdaki yorum kutusunu ve yandaki mail seçeneğini kullanabilirsiniz.

Son olarak yeniliklerden haberdar olmak için facebook sayfasına arada bir uğramayı unutmayın! Çok tenha oralar kendi kendime konuşuyormuşum gibi hissediyorum... ;_;

Görüşmek üzere!

Yume Nikki Bölüm 6 : Kırmızı İplik

İ...iyi misin?

Trafik lambası epey yüksekten düştü ve doğrudan kafana çarptı. Normalde olsa çoktan ölmüştün. Ama rüyadasın. Rüyada olduğun için her şey yolunda. Bir problem yok. Bundan eminmişsin gibi tamamen sakinsin. Üzerine düşen bir yaya geçidi trafik lambasıydı. "Dur" ve "Geç" anlamına gelen kırmızı ve yeşil ışıklar alt alta sıralanmış...oldukça tanıdık bir manzara.

Trafik lambası sana çarptığı anda gizemli bir şekilde büyüdü ve şişkinleşti...şimdi ise neredeyse tüm vücudunu saklıyor. Tıpkı vücudunu saran bir kostüm gibi. Ayakların altından görünüyor. Vücudunun şekli tıpkı o gizemli yaratığınki gibi: etrafta amaçsızca dolaşan canlı bir trafik lambası. Bilinmeyen bir nedenden dolayı bunun olmuş olma olasılığı seni mutlu etmiş gibi görünüyor. Ve lambaları yeşilden kırmızıya, kırmızıdan yeşile döndürürken eğleniyorsun. Tıpkı yeni oyuncağıyla oynayan küçük bir çocuk gibi.

Böyleyken hiçbir şey görebilmenin imkanı yok ama hiç tereddüt bile etmeden lambaları değiştirip ölü bedenden uzaklaşmaya başlıyorsun. "Evet" ve "Hayır"dan başka ifade olmaksızın. Tıpkı bir bebek gibi. Saf masumluğun resmi. Ve tüm vücudunu kaplayan o trafik lambasıyla küçük adımlar atarak ilerlemeye devam ediyorsun. Önünde ne olduğunu gerçekten göremiyorsun. Şimdiye dek yalnızca yürüdüğün yolun kenarından ilerledin. Önünü göremeyen bir insanın görecek korkusu da olmaz..tarzında bir düşünceyle kendinden emin bir şekilde yürüyorsun. Ama bu çok tehlikeli.

Tam önünde, ayağının hizasında bir delik duruyor. Kocaman açık bir alan. Bu iyi değil. Eğer oradan gitmeye devam edersen düşeceksin. Fakat bir şey göremediğinden yaklaşan tehlikeyi de hissetmiyorsun ve yakınlarda seni uyaracak kimseler yok. Dahası, yalpalayan adımlarının altında kırmızı, yılan gibi bir şey dolanıyor. Deliğin içinden çıkan bir bitki yahut bir çeşit ip gibi bir şey.O şey, anormal bir hareketle ayaklarını birbirine dolandırıyor ve dengeni kaybedip düşmene neden oluyor.

Ve işte bu şekilde...delikten aşağıya doğru iniyorsun. Aşağılara. Daha derine. Çok daha uzak bir yere. Fakat aniden en dibe ulaşıyorsun.

Neyse ki o kadar da derin bir deliğe benzemiyormuş. Kesinlikle bir tırmanma oyuncağı kadar değil. Ama bu mesafe trafik lambasında bir çatlak oluşturmaya yetmiş ve o çatlak hızla dağılmıştı. Derinliklerinden şaşkınlık dolu yüzün görünüyor şimdi.

Görünen o ki trafik lambası tüm o darbeyi emmiş ve sana hiç zarar gelmemiş. Acı bile hissetmeden derhal ayağa kalkıyorsun. Lambanın parçalarına bakıp ellerinle eteklerindeki pisliği silkip atıyorsun. Eski haline dönen görüşünle yerdeki parçaların tıpkı çabucak geçip giden bir rüyanın parçaları gibi yok olduğunu görebiliyorsun (Ne alegori ama.).

Sonra başını kaldırıyorsun ve...ne manzara ama.

Dev bir surat yukarıdan sana bakıyor. Bir nevi ahtapota benziyor ve şekli müstehcen bir şeyi resmediyora benziyor. Biraz önce ayaklarına dolanan hem kanın rengini hem de yüzdeki parlak kırmızı rengi içinde barındıran bir uzantıydı. Kana bulanmış bir dev. Havada asılı duran o ürkütücü kırmızı uzantılarıyla ve kaba bakışlarıyla seni takip ediyor.

Üzerine oturmamış eteğin baldırlarını ortaya çıkarıyor, şişkin göğüslerini... Onlara bakıldığını sonunda fark etmişsin gibi vücudunu ellerinle örtüyorsun. Ama etrafındaki o kırmızı uzantılar seni arzuluyormuşçasına kıpırdanmaya devam ediyorlar. Dev, kırmızı bir el sana doğru yaklaşıyor. Yavaşça, ruhunu senden çekip almak istiyormuşçasına. Reddederce kafanı sallıyor  ve ondan kaçıyorsun. Ama sanki vücut şeklinin düzgün olup olmadığından emin olmak istiyormuş gibi kırmızı uzantı gözlerinin önünde kıvrılmaya başlıyor. Biraz tereddütle uzantıların uçlarından birini tutuyorsun. Ve rahatsız edici bir şekilde bükülerek uzantı, yukarı doğru çekiliyor. Kontrol edemiyorsun, yakışıksız şeyler yapıyorsun. Ya da öyle görünüyor en azından. Bu inanılmaz derecede rahatsız edici hisse dayanmaya çalışırken ona tutunuyorsun.

Kırmızı uzantıyı tırmanıyorsun. Göğüslerin, baldırların, ensen... kırmızı uzantı etrafında şehvetle kıvrılıyor. Yukarıda bir delik görebiliyorsun ve uzantı orada bir yerde bir şeye bağlıymış gibi görünüyor. Oldukça küçük fakat bu cehennemimsi manzaradan kaçmak için başlı başına bir umut gibi. Bu şeyin kurtuluşun olduğunu düşünerek ve bundan başka şansın olmadığını bilerek kanlı uzantıyı tırmanmaya devam ediyorsun. Tıpkı cehennemin üzerinde örülü örümcek ağına tutunan bir günahkar gibi. Ama...ne tür bir günah işlemiş olabilirdin ki?

Işığa ulaşmaya çalışan silüetin yaşamak isteyen birinin, mutlu olmak isteyen birinin cesaretini andırıyor. Henüz pes etmediğinin tanrılara kanıtı. Tamamen nefessiz bir şekilde, seni bu yolculukta taşıyan cılız ve dişil kollarındaki son kuvvetle sonunda zirveye ulaşıyorsun. Başın delikten çıkıyor ve sonra iki elinle kendini kaldırarak bedenini oradan çıkarıyorsun.

Bir süre boyunca elini az önce hoş olayan bir şey yemişsin de kusmak üzereymişsin gibi göğsüne bastırıyorsun. Ve sonra etrafındaki manzaranın bir kere daha değişmiş olduğunu görüyorsun.

Ağaçlardan denizi yahut otoyolu düşündüğünde bunları gerçek dünyada da görebileceğin yerler olduğunu görüyorsun. Ama bu yer farklı. Farklı bir boyuta ulaşmışsın gibi bu, garip bir evrene adım atmışsın gibi. Sanki küçük bir çocuk beyaz bir kağıda tamamen saf iç güdüsüyle karalamış gibi. Böyle bir boşluktu burası. Yer yer ince çizgilerin, garip ve tanıdık olmayan şekillerin olduğu, çoğunlukla beyaz ve geniş bir boşluk.

Bazıları yetişkin bir erkeğin kafasına benziyor.

Biraz önce kırmızı uzantının kıvrandığı yer şimdi tamamen dümdüz bir zemin olmuş... O kafa sana aslında dürtüyle bakıyor. Kanlanmış gözlerle. Şimdi yağmur yağdığından, ve sanki nedeni ne buymuş gibi şemsiyeni açıyor ve kendini onunla kapatıyorsun. Tüm bedenini kapatıyorsun. En azından kendini o rahatsız edici bakışlardan koruyabilmek için.

Bu şekilde, kafanın bakışlarından kaçınarak etrafında dolaşıyorsun... ve bir geçit bulup pür dikkat içeriye giriyorsun. Sanki bu yerde daha fazla kalmak istemiyormuşsun gibi. O kafanın etrafında dolanmak içinde rahatsız edici bir his uyandırıyor ama başka geçit yahut çıkış yolu yok. Başka seçeneğin yok.

Şemsiyenin sapını sıkıca kavrıyor ve daha da derinlere gidiyorsun.

2015/08/24

Yume Nikki Bölüm 5 : Trafik Lambası

Rüya görüyorsun. Hiç bitmeyen bir kabus. Organlarını gösteren o iğrenç yaratıktan kaçan sen, geldiğin yoldan geri dönüyorsun. En azından böyle yaparak alışık olduğun manzarayla sarmalanmış olacaksın. Rahatlayacaksın. Ya da öyle olmak zorunda.

Birden kendini bilinmeyen bir yere doğru yürürken buluyorsun. Şeritleri olmayan düz bir yoldan geri dönüyor olman gerekiyordu. Ama sağduyuyla bu imkansız olmalı. Ayağının altındaki yolda bir değişiklik yok fakat etrafında yükselen tüm o ağaçlar kaybolmuş. Gözlerin yalnızca yağmur damlalarıyla bölünen sonsuz bir karanlık görüyor.

Kafa karışıklığıyla etrafına bakıyor ve başının üzerinde salınan garip şeyleri seyrediyorsun. Büyük haçlara benziyorlar. Günahın bir simgesi... Ama aynı zamanda da tövbenin ve kurtuluşun simgesi. İnanırsan kurtulursun. Bu yüzden yola geri dönmek kesinlikle doğru bir seçimdi. Hiç tereddüt etmeden o mide bulandırıcı organlı yaratıktan uzaklaşmak doğru bir seçimdi.

Yürüyüş hızın ritmik bir hale bürünüyor sanki kendini öne doğru atmaya çalışıyormuşsun gibi. Lakin seni kurtarmaya gelen yaratıklara bu oldukça ürkünç geliyor. Bir mezar taşının ardında, havada süzülen çürümüş bir ceset kokusuyla dikiliyormuş gibiler.

Haçlar yükselip alçalıyorlar fakat hiçbir şekilde sana yaklaşamıyorlar ve bir yardımları da dokunmuyor. Şimdi o haçların birer çift gözü var ve her hareketini ısrarla takip ediyorlar. Sana bakmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Onların bakışları altında olmak sana tarif edilemez bir baskı yapıyor ve hızını arttırıp bir şeyleri üzerinden silkip atmak istiyormuşçasına dümdüz ilerliyorsun.

Haçlar çoğalmaya devam ediyor ve bakışları da onlarla birlikte çoğalıyor. Ateşe benzinle ilerlercesine onlara yakından baktığında, bir çeşit cinsel auralarının olduğunun farkına varıyorsun. Kısacası birer rahmi andırıyorlar. Birkaç dakika önce kurtarıcı semboller gibi görünseler de, rahatsız edici bir şekilde asla yardım istemeyeceğin şeylere dönüşüyorlar.

Yol sonsuzluğa gidiyor ve sana bakan haçlar çoğalmaya devam ediyor. İsa'nın Golgota tepesine tırmandığı zaman olduğu gibi kimse yardımına gelmiyor ve etrafındaki manzara nereye bakarsan bak seni kaba dedikodularla küçümsüyormuş gibi duruyor.

Buna daha fazla dayanamıyorsun.

Ne kadar uzağa gittiğini düşünmeden aniden duruyor ve dönüp aksi yönde yürümeye başlıyorsun. Birinin ileriye ve geriye dönen resmi...kaybolmuş birinin resmi. Seni çevreleyen tüm o kötülük ve garezi görmezden geliyorsun ve gözlerini yola kenetleyerek yürümeye devam ediyorsun. Çok geçmeden yol sona eriyor ve bir kez daha ağaçlardan bir deniz gözlerinin önünde uzanıyor.

Ormanlar intihar vakalarıyla ünlüdür. Ağaçlar, böcekler, vahşi kuşlar ve içinde yaşayan pek çok hayvan ile hayatın kazanı gibidirler... fakat ölümün gölgesi ve pis kokusu aralarında gezinir durur. Şehri, kalabalığı ve yaşayanların sağduyu ile zırhlanmadığı yeri terk ederek o insanlar, yaşamlarını nasıl bitirmeleri gerektiğini bulmak için fazla zayıflar. Eğer burada öleceksen, hayatın devasa girdabında erimeliydin ve girdap her bir parçanı savurup götürdüğünde geriye hiçbir şey kalmamalıydı.

İşte tam olarak bunu ararcasına, intihar etmeye çalışırcasına ağır soluklar alarak etrafı araştırıyorsun.  Orman giderek birbirine karışıyor ve ince patikada yürümek zorlaşıyor. Yolun bir yerinden sonra trafik lambasının "Dur" ya da "Dikkat" kelimelerini karşılayan sarı ve kırmızı renkli lambaları görünüyor uzakta.  Gözlerini her şeyden uzağa çevirmek istiyormuşçasına şemsiyeni açıyor ve ona sıkıca sarılıyorsun. Yağan yağmurun ortasında içini rahatlatmak ve nefes almak için kendine fırsat yaratıyorsun. Ve aniden fark ediyorsun.

Önünde bir şey yatıyor. Ve o şey ölü bir beden. Kendi kanının ortasında, yüzü yere bakarak öylece yatıyor. Sanki üzerinden geçilmiş gibi dümdüz ceset. Uzuvlar ve kafa dışında tanıyabileceğin hiçbir şey yok neredeyse. Ve bu, ne kadar bakarsan bak bir insan cesedi olduğuna inanmanı zorlaştırıyor... ama tabi ki uzun süre bakmış olman hiçbir kararını değiştirmene fayda sağlamayacak. Neredeyse tamamen çürümüş halde ve derisi zehir yeşili olmuş. Kurtçuklar çoktan derisini kemirip parçalamış olsa da, derisi deliklerle dolu olsa da, bir zamanlar yetişkin bir erkek olduğunu görüyorsun. Çürümüş cesedin üzerindeki çamur, yağmurla karışarak kıyafetlerinin ve saçlarının rengini bulandırıyor ister istemez.

Ezilmiş bir kurbağa da görüyorsun. Kırsalda yaşayan çoğu çocuk için en parlak ölüyle karşılaşma tecrübesiydi bu. Bir kurbağanın uzuvları ve organların vücutlarındaki yeri insanlarınkiyle oldukça benzerdi. Deney ve incelemelerde de sık kullanılmalarının...ve korkunç ölümlerle karşılaşmalarının sebebi de buydu.

Yağan yağmurun bir etkisi de olabilirdi fakat havada neredeyse hiç koku yoktu. Kaşlarını çatıyor, şemsiyeyi omzuna dayıyor ve cesede doğru eğiliyorsun. Ve o sırada düşünmeden bir şeyler söylemek istiyormuşçasına ses çıkarmadan ağzını açıp kapatıyorsun. Umutsuzca. Bir baş ağrısına dayanmaya çalışıyormuşsun gibi. Ya da bir şey itiraf ediyormuşsun gibi.

Gerçek dünyada bir ölüyle asla bir defa daha buluşamazdın. Onlara yolda rastlayamaz ve göz göze gelemezdin. Bu yüzden rüyanda onlardan biriyle karşılaştığından, onlarla bir bağlantın olduğu, onlara karşı bir suçluluk duygusu oluştuğu ya da onlarla daha farklı çeşit bir bağının olduğu anlamını çıkarıyorsun.

Orada duruyorsun, hareketsizce. Bir ceset görmek, tüm insanların bir gün hiç şüphesiz öleceğini anlamak gibi bir bakıma. Hayat daima ölümle biter. İstisnasız herkesi kötü bir son bekler. Şu an gördüğün şey sana uğursuz bir gelecek öneriyor.

Ceset elbette hiç tepki göstermiyor. Duyulabilen tek ses, dudaklarının arasından kayıp geçen havanın sesi. Sanki derinlerde bir şey saklıyormuşsun da sonunda söylemeye karar vermişsin... ama kendini durdurup kalbinin derinliklerinde bırakmışsın gibi. Dişlerini birbirine kenetlemişsin, sanki bir şeyler dışarı çıkmaya çalışıyormuş ama olduğu yerde durdurulmuş gibi.

Havadan yıpranmış trafik lambası başının üzerinde sallanıyor ve birden düşüyor. Tam üzerine. Tepki veremiyorsun ve duyulan o garip sesten sonra  yalnızca yukarı bakabiliyorsun... Komik bir şekilde trafik lambası doğrudan kafana iniveriyor. İçinde depolanan son elektrikle trafik lambası,  kapanmadan önce son kez yeşil ve kırmızı yanıyor.

2015/08/23

Chain Chronicle Crimson (Türkçe Manga Çevirisi)


İsim: Chain Chronicle Crimson
Mangaka: Okazaki Junpei
Yazar: Sega Networks
Tür: Komedi, Macera, Shonen
Bölüm Sayısı: 2 (Devam Ediyor)


"Ne demek büyücüler kahraman olamaz!?"

Karanlık ordunun kol gezdiği ve kaosun hakim olduğu kutsal topraklarda, eski güzel günleri geri kazanabileceklerinin hayalini kuran ve bunu gerçekleştirebilmek adına elinden geleni yapacak olan bir "Gönüllü Ordu" kurulur. Kraliyet ordusu dışında toplanan bu ordu gönüllü olan herkesi bünyesine almakta ve onları karanlık orduya karşı eğitmektedir. 
Hikayemizin kahramanı Caz ise işe yaramaz bir büyücüdür fakat buna rağmen kahraman olacağına inanıyordur ve bunun için köyünden kaçıp başkente, olayların kaynama noktasına gelmiştir. İleride Caz gönüllü orduya katılacak ve kim bilir belki de yetenekli bir büyücü olacaktır.

Chain Chronicle Crimson, popüler mobil RPG oyunu Chain Chronicle'ın manga adaptasyonudur.

Online Oku: (Batoto - Manga Tr)

İndirme Linkleri

Bölüm 3 (Yeni!!)

.flow (Doujinshi) Türkçe Manga Çevirisi


İsim: .flow
Mangaka: Mariyasu
Tür: Gerilim, Psikolojik, Dram, Komedi, Doujinshi
Bölüm Sayısı: 3 (Tamamlandı)

"Ölümü tatmış ve babası tarafından hayata döndürülmüş küçük bir kız. Nefes aldığı bu hayat öncekiyle tamamen aynı mı?"

Yume Nikki'nin popüler fan oyunlarından biri olan ".flow"un doujinshisi, önceki hayatında zayıf ve güçsüz olan albino kız Sabitsuki'yi konu alır. Sabitsuki ölmüştür ve anne babası onu hayata döndürebilmek için çılgınca deneyler ve projeler üzerinde çalışmış ve en sonunda da anı transferi deneyi ile onu hayata geri döndürmüşlerdir. Önceki hayatına dair çok az şey hatırlayan Sabitsuki, yeni yaşamına adapte olmaya çalışırken bir taraftan da anılarının derinliklerindeki "pas"ları temizlemeye çalışmaktadır. Acaba eski hayatıyla şu anki hayatı aynı mıdır? O bu dünyada değilken annesi ile babası onu hayata döndürebilmek için ne tür "deneyler" yapmışlardır?

Online Oku: (Batoto - Manga Tr)

İndirme Linkleri


2015/08/01

Duyuru: Hanazono No Kioku

Herkese merhaba!

Bu duyuruyu yapmak için epey bir geç oldu ama burada takip edeninin de olduğunu pek sanmıyorum.
Geçenlerde Hanazono No Kioku'nun mangasıyla ilgili bir mail aldık. Biliyorsunuz ki başlangıç olarak içindeki hikayeyle alakasız olan one-shot bölümünü çevirmiştik. Ama Hanazono No Kioku Heterophobia Fansub tarafından çevirilmekteymiş. Neyse ki erken haberimiz oldu. Hem onların emeğine saygı duymak adına hem de boşa emek harcamamak adına Hanazono No Kioku projemizi iptal ettik. One-shot bölümünü okumak için buraya, mangayı okumak için de buraya tıklayabilirsiniz.


Son olarak çevirisini arayıp bulamadığınız manga, light novel yahut drama cd isteklerinizi aşağıdaki yorum kutusunda belirtebilir ya da mail aracılığıyla bize ulaşabilirsiniz.

Görüşmek üzere!

Hanazono No Kioku (Türkçe Manga Çevirisi)


İsim: Hanazono No Kioku
Mangaka: Hino Garasu
Tür: Dram, Psikolojik, Yaoi
Bölüm Sayısı: 1 Cilt (6 Bölüm)

"Biz evliyiz. Bu yüzden birlikte kalmalıyız."
Yalnız başına yaşamaktan zevk alan ve yazarlığı iş edinmiş olan Yuu, günün birinde yüzük şeklinde parmağına işlenmiş bir dövme olduğunu fark eder. Alkollü olduğu sırada bunu yaptırdığını hatırlayan Yuu, sürekli uğradığı barda yüzüğünün eşini bulacaktır. Fakat bunun yalnızca çocukça bir hata olduğunu karşıdakine nasıl açıklayacaktır?


İndirme Linkleri
(Heterophobia Fansub Çevirisi için buraya)