2018/01/18

Güncel #30: .flow final bölümü ve DRRR!! Bölüm 5/2

Herkese merhaba!
Manga çevirme gibi bir niyetle buraya geri dönmemiştim aslında.
Ama bir yıldır .flow'un son bölümünün çıkmasını bekleyenlerin isyan dolu yorumlarını görünce...
Dayanamadım ve bütün günümü onu çevirip editleyerek geçirdim.
Bilmiyorum, isyan eden okuyucular muhtemelen bu bölümü görmeyecekler çünkü ya unuttular ya da çoktan İngilizcesinden okudular ama...
Olsun. Yarım kalmasın istedim.



Bunun yanında Durarara!! kaldığı yerden devam ediyor. Izaya'nın kaçıkça ama bir o kadar da zekice oyunu bu bölümde son buluyor.

Fazla uzatmadan sizi şöyle alalım. Gecikme için yeniden üzgünüm.


Durarara!! Light Novel Bölüm 5 - Şehirde Tipik Bir Gün / Gece (Kısım 2)

-Ah, yine böyle bitti… Izaya bu tür durumları daha önce de bir çok kez görmüştü. Her kes farklı tepki gösteriyordu. Kimisi göz kırpmadan durumun üstesinden geliyor kimisi de tek kelime etmeden çekip gidiyordu. Ama tamamen sakin kalanını şu ana kadar görmemişti. Eğer bu durumla karşılaşıp da öylece “Ah, anladım.” diyen bir kişinin gerçekten de birlikte ölecek bir “dostu” olmasa gerekti. Fakat Izaya, insanoğlunun karşısına çıkaracaklarını henüz tam anlamıyla görmediğinden yargılarını tamamen psikoloji kitaplarına dayandırmayacaktı. Bundan henüz emin değildi ama yine de bu şekilde düşünüyordu. Eğer bir kimse böyle bir durumda sakin kalabilirse ve buraya eğlence için gelmemişse, o zaman muhtemelen içten içe birilerinin onlarla intihar dışında konuşmasını yahut diğerlerini bunu yapmaktan alıkoymak istemelerinden ya da belki de onlar da “onun gibi” olduklarından buradalardı.
“Seni adi! Kes şunu artık! Kim olduğunu sanıyorsun sen hem? Çok ileri gittin!”

“Ha? Neden ki?”

Izaya’nın yüz ifadesi “Neyden bahsettiğini anlamıyorum.” der gibiydi. Masumca bakan gözlerini iki kadında da gezdirdikten sonra yavaşça kapattı.

Saniyeler sonra Izaya gözlerini yeniden açtığında yüzündeki o neşeli ifade tamamen silinmiş, yerini tamamen farklı bir tür gülümsemeye bırakmıştı.

“Eh…?”

Yüzünü görünce ölümden sonra yaşama inanan bayandan çığlığı andıran bir ses duyuldu.

Izaya’nın yüzündekinin bir gülümseme olduğu aşikardı. Yalnızca öncekinden tamamen farklı bir gülümsemeydi. Ancak onun yüzündeki ifadeyi görünce iki bayan birden fazla gülümsemenin olduğunu fark edebilmişlerdi.

Gülümsüyor olmasına karşın yüzü bir maske kadar sert görünüyordu. Bir gülümseme olmasına rağmen aşırı derecede soğuktu. Ve bir gülümseme olduğu için de gören herkes tarif edilemez bir korkuya kapılıyordu. İşte böyle bir gülümsemeydi.

İki bayanın da Izaya’ya paylayacak sayısız karşılığı vardı ancak o an itibariyle ikisi de dilsiz gibi kalakalmışlar ve ağızlarını açamamışlardı. Sanki önlerinde insan olmayan bir yaratık duruyormuş gibiydi.

Ama Izaya o korkunç gülümsemesini koruyup aynı soruyu yeniden sordu.

“Ne? Ne demek ileriye gidiyormuşum? Anlamıyorum.”

“Çünkü…”

“Sen-”

Bayanların sözü Izaya’nın sert karşılığıyla yarıda kesildi.

“Siz ölmek istemediniz mi? O zaman size söylediklerimin ne manası var? Size yalan da söylenmiş olsa, azar da işitmiş olsanız yakın zamanda öleceksiniz nasılsa. Size yalan söyledim diye canınız sıkıldıysa neden hemen şimdi dilinizi ısırıp koparmıyorsunuz? İntihar etmek amaçlı dilinizi ısırmanın sizi kan kaybından değil de yaşadığı anlık şokla dilinizin kalan parçasının nefes borunuzu kapatacağını ve dolayısıyla da sizi boğarak öldüreceğini biliyor muydunuz? Bu şekilde hoşnutsuz bulduğunuz her şey gitmiş olacak. Artık var olmayacaksınız. Her şey bu kadar basitken bana hala ileriye gittiğimi söylüyorsunuz. Bence ileriye giden sizlersiniz.”

“Anlıyorum! Ama…”

“Hiç de anlamıyorsun.”

Bu sefer Izaya, ölümün hiçliğin uzantısı olduğunu söyleyen kadınla konuşuyordu ve ses tonu normalden daha da baskıcıydı.

-Yüzündeki o gülümsemeyle elbette.

“Anlamıyorsun gerçekten. Hem de hiç anlamıyorsun. Az önce ölümün kocaman bir hiçlik olduğunu söylemiştin değil mi? Ama bu doğru değil. Herhalde endişelerini köreltmek için öyle bir şey söyledin. Ama aslında ölüm sadece yok olmaktır. Varlığın yok olacak sadece, sorunların değil.”

Kadın cevap vermedi. İkisi de tamamen Izaya’nın gülümsemesine kilitlenmişlerdi.

Izaya’nın gülümsemesi daha da korkunçlaşıyor, kendisini dinleyen iki bayana insan dışı bir şeymiş gibi görünüyordu.

“Hiçbir şeyin bulunmadığı bir durum ‘hiçbir şey’ sayılamaz. Ve bu durum ‘bir şeyin’ zıttı da değildir. Senin bahsettiğin hiçlik sonsuz karanlıktan başka bir şey bulunmayan hiçliktir. Ama bu kavram ‘karanlığın varlığı’na eşdeğer olduğundan buna nasıl hiçlik diyebilirsin? Eğer ölüp acılarından kurtulmak istiyorsan öyleyse ‘sorunlardan kaçmanın bir yolu’ bilgisine ihtiyacın var demektir. Bu da bir şey değil mi? Yani dediğim gibi, ne düşündüğünü bile bilmiyorsun ve bir şeyi bilip bilmediğini bile bilmediğinden böyle bir şeyi gözünün önüne getiremiyorsun. Düşünce şeklin birçok insanınkinden farklı değil. Bu seviyedeki düşünceler, ölümden sonra yaşama inanmayan bir ilkokul çocuğunun dahi anlayabileceği, korkabileceği ve hakkında endişelenebileceği şeyler, değil mi?”

İki bayan da gerçekte Izaya’nın bu teorisinin açıklarla dolu oluğunu biliyordu ve tartışmak için bolca fırsat vardı. Ancak sertçe çıkış yaparlarsa karşılarındaki insanla daha basit cümlelerle anlaşıp anlayamayacaklarını düşünmüşlerdi onun yerine-

Bu tür düşünceler tereddütten değil korkudan oluşmuştu.

“Ama… bu… bu sadece senin düşüncen değil mi?”

Kadın tüm cesaretini bu kelimeleri sarf etmek için harcamış fakat Izaya’nın gülümsemesini gördükçe kekelemeye başlamıştı.

“Doğru. Hiçbir şey bilmiyorum. Ölümden sonra yaşama inanmamak benim kendi kendime karar verdiğim bir şey. Ama olsaydı iyi olurdu diye düşünebiliyorum en azından.”

Ha ha. Izaya bu iki heceyi son derece soğuk bir şekilde söyleyip kuru bir şekilde güldü ve hafif bir ses tonunda konuşmaya devam etti.

“Ama bu senin durumun için düşününce farklı. Ölümden sonraki yaşam hakkında tereddütlerin var ama yine de ölmek istiyorsun. Sakın bana inandığın dinin sana intihar etmeyi öğütlediğini ve hatta ‘yaşadığın ilişki sorunlarından dolayı ya da iş bulamadığın için kendini öldürmende’ seni cesaretlendirdiğini söyleme. Eğer böyle bir şey olsaydı söyleyecek sözüm olmazdı tabi. Hatta harika biri olduğunu bile düşünebilirdim ama öyle değil. Bu yüzden kapa çeneni.”

Sonunda onların kendisine hak vermesini istiyormuşçasına kafasını hafifçe yana eğdi ve yavaşça sonucu açıkladı:

“Eğer ölümden sonra yaşama inanıyorsanız onun hakkında konuşmayın, tamam mı? Ölümden sonraki yaşama hakaret olur bu. Hatta ölmek istemeyen ama şartlardan dolayı bunu yapmaya itilen insanlara daha büyük bir hakaret.”

Dakikalar birbirini kovaladı. Kısa bir süre geçmiş olsa dahi iki bayana sanki çok uzun bir süreymiş gibi gelmişti.

Sonsuzmuş gibi görünen bu kısa süre içinde Izaya yeniden gözlerini kapattı. Gözlerini yeniden açtığında gülümsemesi yeniden önceki nazik ve neşeli haline bürünmüştü.

Etraflarındaki hava yeniden yumuşar gibi olsa da iki bayan hareket etmeye cesaret edememişlerdi. Ve Izaya da az öncekinden tamamen farklı şeyler söylemeye başlamıştı.

“Ah, hahaha, az önce ‘Öldükten sonra ne yapacaksınız?’ diye sorduğumda paradan bahsedecektim aslında!”

“…Ha?”

“İsraftan nefret ederim ben! Bu yüzden acaba elinizde ne var ne yoksa bana verip öyle ölebilir misiniz acaba? Sigorta işleri çok uğraştırıcı ve olacak gibi de durmuyor, bu yüzden siz paralarınızı bana yatırsanız daha kolay olur. En azından siz öldüğünüzde paranız boşa gitmez. Kimliklerinizi ve cesetlerinizi satsam iyi kar edebilirim. Ayrıca sırf bu işler üzerine odaklanan sağlam bağlantılarım var.”

Izaya’nın gülümsemesi az önceki kötücül gülümsemeden tamamen uzakta, oldukça insancıldı ve ağzından çıkan kelimeler de bir insanın arzularına hitap ediyor gibiydi.

Kadınlar karşılık vermek için ağızlarını açtılar ancak Izaya ikisini de sesiyle susturdu.

“İzin verin sizi test edeyim. Soru bir. Sizce neden kapıya en yakın yerde oturuyorum?”

İki bayan Izaya’nın neredeyse çıkışı engelleyen bir konumda oturduğunu fark ettiler. Ve az öncekinden çok daha farklı bir korku duymaya başladılar. Eğer Izaya’nın az önceki gülümsemesi bir şeytanın gülümsemesiyse şimdiki Izaya insanlığın tüm kötü niyetlerinin bir araya gelmiş haliydi.

“Soru iki. Sizce masanın altındaki bu iki tekerlekli bavul ne için kullanılacak?”

Izaya bahsedene kadar iki bayan oturdukları koltukların hemen karşısında, masanın altında iki büyük bavulun bulunduğunu fark etmemişlerdi. Tatillerde büyük eşyaları taşımak için kullanılan türde bavullardandı.

“İlk ipucu. Bavullar boş.”

Bunu duymalarının üzerine iki bayan da aynı anda dehşete kapıldılar. İkisi de birbirleriyle daha yeni tanışmış olmasına rağmen Izaya için aynı hisleri paylaşıyorlardı.

“İkinci ipucu. Özellikle bu iki bavul seçildi çünkü sizin ‘bedenlerinize’ tam uyuyorlar.”

İçlerini mide bulandırıcı bir his sarmalamıştı ve bu tamamiyle karşılarındaki adamın iğrençliğinden geliyordu. Bunun yanında başlarının dönmesine sebep olan başka bir şey ortaya çıkmıştı şimdi.

“!? Bu da... ne…”

İçinde bulundukları bu elverişsiz durumu fark ettiklerinde artık çok geçti ve ayağa kalkacak güçleri bile kalmamıştı.

“Soru üç. Eğer ikiniz birlikte bana saldırırsanız beni alt edebilirsiniz. Bu yüzden neden bi’ denemiyorsunuz? İpucu. Size önceden verdiğim içecekleri hatırlayın.”

Etrafları bir girdap gibi dönüyordu. Bulanık bilinçlerinde Izaya’nın dans eden sesini duydular. Nazik sesi bir ninni gibi geliyor, ikisini karanlığa doğru çekiyordu.

“Aşk diyorum! Ölüme karşı hiç aşk duymuyorsunuz. Ölümü aşkla kucaklamalısınız. Hiçliğe karşı da neredeyse hiç saygınız yok. Durum böyleyken nasıl sizinle ölmeye razı gelebilirim ki?”

Sonra, kadınlardan biri kalan son gücüyle dönüp Izaya’ya öldürücü bir bakış attı.

“Seni asla… affetmeyeceğim! Seni…öldüreceğim…!”

Bunu duyunca Izaya sırıttı ve nazikçe kadının yanağını okşadı.

“Mükemmel. Eğer benden nefret edecek kadar gücün varsa yaşayabilirsin demektir. Ben bir harikayım. Hayatını kurtardım bak. Bana teşekkür etmen gerek.”

Bunun ardından kadın bilincini kaybetti, Izaya kadının şakaklarını okşarken bir süre düşündü.

“Ah~ ama ben insanlar tarafından nefret edilmekten hoşlanmam. Bu yüzden sanırım seni öldüreceğim.”

2018/01/16

Güncel #29: Durarara!! Light Novel

İyi akşamlar!
Kısa fakat eğlenceli bir bölümle buralardayım.
Sonunda Izaya bey Durarara evrenine resmen giriş yapmış bulunuyor.
Ben çevirirken çok eğlendim. Umarım siz de okurken eğlenirsiniz.
Bu minik maceranın devamı kısa sürede gelecek.


Bu arada Durarara!! light novel'ının bölümlerini artık manga-tr'ın novel kısmından da okuyabilirsiniz.
Ancak bölümlerin hepsi yüklenmiş değil henüz.
Bir ara yüklemeyi düşünüyorum. Bir ara.

Bir sonraki güncelde görüşmek üzere!

Durarara!! Light Novel Bölüm 5 - Şehirde Tipik Bir Gün / Gece (Kısım 1)

“Neyse, ölmeden önce neler yapmak istediğiniz hakkında konuşalım haydi.”

Orihara Izaya bu hastalıklı soruyu bir karaoke odasında sormuştu. Elinde bir içecekle duruyor, durağan sesi tenha odada yankı yapıyordu.

Odada onunla birlikte duran  iki kadın, sorusuna karşılık belli belirsiz kafalarını salladılar.

“Pekala. Ama cidden benim gibi biriyle ölmek istediğinize emin misiniz? Bunu sizinle yapabilecek daha harika beyler yok muydu?”

“Olmadığı için buradayız. Bu yüzden ölmek istiyoruz.”

“Evet.”

Izaya alçak gönüllülükle kafasını sallayıp sessizce iki kadını inceledi. Yüzlerindeki ifadelerden bariz bir bezginlik ifadesi okunamadığından detayları bilmeyen biri ölmek istediklerini tahmin bile edemezdi.

Burada olmalarının sebebi bir davete yanıt vermekti aslında. “Haydi birlikte ölelim!” diye yazmıştı Izaya intihar anlaşmaları sitesinde.

Izaya’nın davetinin içeriği garip bir şekilde neşe dolu ve olumluydu. Sosyal medya portallarından biri için hazırlanmış bir reklam olduğu için elden bir şey gelmezdi. Bu yüzden üzerinde biraz değişiklik yapmış ve sonrasında mesaj panolarına bir bir yapıştırmıştı. Ancak diğer paylaşımlarına da baktığınızda birçoğunun en az bunun kadar neşeli olduğunu görürdünüz.

Mesajlar açık ve yerindeydi. Bunun yanında farklı türde intihar şekillerini detaylı biçimde anlatıp kişiyi bunları uygulamak için cesaretlendirir nitelikteydi, intihar etmek isteyen birine verilen sıradan tavsiyeler değildi sadece. Oldukça resmi bir dille, sanki resmi bir kuruluşa hitap ediyormuşçasına yazılmış olanlar da vardı. Izaya yazdığı bu etkileyici “İntihar Davetleri”ne bakmaya bayılıyordu.

Önünde duran bu iki bayan ölmeyi seçmişlerdi. Biri iş bulamadığı içindi diğeri ise başarısız giden ilişkisinden yediği darbeleri kaldıramadığı içindi ve iki bayan da birbirinden umutsuzdu.

İlk bakışta bu tür sebeplerden dolayı birinin intihar etmesi kabul edilemezmiş gibi geliyor fakat ekonominin düşüşe geçişinden beri kariyerinde başarısız olup intihar eden insanların sayısı her sene giderek artıyor. Eğer bu insanları işe alınma yüzdelerine göre sıralayacak olursanız birçoğunun aslında işsiz olduğunu görürsünüz. Ayrıca, yaşlarına göre gruplayacak olursanız yirmi yaş altı intihar eden insanların diğer yaş gruplarına göre çok daha az olduğunu görürsünüz. Son zamanlarda medyanın çoğunlukla okuldaki zorbalıklara dayalı intiharları gündeme getirerek göz boyayışından dolayı, insanların aklında intihar edenlerin birçoğu gençlermiş gibi bir izlenim kalıyor. Oysa gerçekte, birçoğu “yetişkin” olarak kabul ettiğimiz insanlardır.

Tıpkı Izaya’nın karşısındaki bu iki bayan gibi. İkisi de yetişkindi ve yaşları yirmi beş, yirmi altı civarıydı.

Kendilerini öldürmek isteyen insanlarla buluşmak. Izaya bunu en az yirmi kez yapmışlığı vardı. Bu buluşmalar sırasında gelenlerin çoğunun hiçbir ortak noktası olmadığını fark etmişti. Ölüme karşı duruşlarındaki farklılık geniş bir yelpazeye yayılıyordu: böyle bir şeyden bahsederken devamlı olarak gülümseyenler de buna dahildi. Kesin bir şekilde ölmek isteyip çıkmadan önce izlemek istediği TV dizilerini kaydedenler bile vardı.

Ama Izaya’nın tanıştıklarından hiçbiri neticede intihar etmemişti. Bu onu biraz  “hayal kırıklığına” uğratmıştı.

Haber programları son yıllarda, özellikle medyanın etkisiyle insanların web sitelerinde intihar anlaşması yapmaya başlamasından beri, intihar olaylarını örtbas ediyordu. Fakat birkaç yıldır otuz binden fazla solo intihar vakasının üzerini örtmemişti.

Ölmeye karar verdiklerinde akıllarından neler geçiyordu? Gerçekten başka bir yolu yok muydu? Ya da kimin için ölmek istiyorlardı kim bilir? İnsanlar ölmeye karar verdikleri vakit kalplerinde ne çeşit bir umutsuzluk taşıyorlardı?

Orihara Izaya insanları her şeyden çok seviyordu ve bu yüzden bu soruların cevaplarını öğrenmeyi çok istiyordu.

Ancak onlarla buluşmasının sebebi onlarla intihar hakkında konuşmak değildi. Ve Izaya’yla, daha önce hiç intihar etmeye kalkışmamış bu insanların buluşmasının asıl sebebi de en başında buraya ölmek istemelerinden dolayı değil yalnızca eğlenmek istemelerindendi, korkaklık ettiklerinden değildi yani.

Izaya’nın asıl doğası, neşeli görünen maskesinin ardından sıyrılıp yavaşça kendini göstermeye başlamıştı.

İntihar etmek için sebeplerini dinledikten sonra Izaya sesini yükseltti ve rahat bir şekilde bir başka soru yöneltti.

“Ee, öldükten sonra ne yapacaksınız peki?”

Bu ani soruyu duyduktan sonra iki kadın donakaldılar ve Izaya’ya aptal aptal baktılar.

“Iıh… yani cennete gittikten sonrasını mı diyorsunuz?”

-Çoktan kendini öldürmeye karar vermiş, bir de cennete gitmek istiyor hala. Daha ne kadar arsız olabilir? Ama bir insanı bu kadar ilgi çekici yapan şey de bu özellikler ya…

“Nakura-san ölümden sonra yaşama inanıyor mu?” diye sordu diğer kadın Izaya’ya. Nakura, Izaya’nın kendi için kullandığı sahte bir isimdi. Izaya gülümseyip cevap olarak kafasını salladı ve aynı soruyu onlara yöneltti.

“Peki ya siz ölümden sonra yaşama inanıyor musunuz?”

“Ben inanıyorum. Ama başka bir hayattan ziyade, insanların öldükten sonra bu dünyada gezinen hayaletlere dönüştüğüne inanıyorum…”

“Ben inanmıyorum. Ölüm hiçliğin bir uzantısı, sadece bir parça karanlık… ama bundan daha da öte bir şey.”

Cevapları duymasının üzerine Izaya kafasında devasa bir “X” çizdi.

-Yaa, büyük hayal kırıklığı. Cidden büyük hayal kırıklığı. Kocaman bir zaman kaybı. Liseli kafasındalar resmen. Son zamanlarda ateistler çok daha enteresandı. Bu ikisi sadece kendilerini düşünüyorlar.

Ardından Izaya bu iki bayanın ölüm hakkında ciddi olmadığı sonucuna vardı. Ya da belki de ölümü kendilerince gözlerinin önüne getiremiyorlardı.

Gözlerini kıstı ve alaycı bir şekilde gülümsedi.

“Bu iyi değil. Ölmek isteyen insanlar nasıl ölümden sonraki yaşamı düşünebilir?”

“Eh..?”

İkisi sanki tamamen mantıksız bir şeye bakıyorlarmış gibi şaşkına dönmüşlerdi. Izaya devam etti.

“Ölümden sonra yaşamı düşünmek yalnızca yaşayanlara özel bir haktır. Bu sonuç durmadan eni konu düşündüğünüz bir şeyse söyleyecek bir şeyim yok. Umutsuzluğun derin çukuruna sürüklenmişseniz, bütün birikiminiz bir grup yağmacı tarafından elinizden alındıysa mesela… dış etkenlerden dolayı bu tür umutsuz durumlara sürüklenmiş insanların bu şekilde düşünmeye hakkı vardır ancak.”

Izaya gülümseyip yavaşça konuşmaya devam etti.

“Ama sizin açınızdan bakacak olursak, tüm bu sorunları başınıza açan sizsiniz, değil mi? Bu umutsuzluk dolu yolda yürümeye karar verenler sizlersiniz ve hala ölümden sonraki yaşamdan medet umuyorsunuz. Bunu yapmanın iyi bir şey olduğunu sanmıyorum.”

İki bayan bir şey fark etmişlerdi. Bunca zamandır neden ölmek istedikleriyle ilgili itiraflarda bulunup durmuşlardı fakat karşılarında duran adam kendisi hakkında tek kelime söylememişti.

“Imm… Peki Nakura-san… ölmek istiyor mu?”

Tamamiyle çekinilmeden, doğrudan sorulmuş bu soruya Izaya açık gönüllülükle yanıt verdi.

“Hayır.”

O an bölmenin içinde duyulan tek ses diğer odalardan gelen seslerdi. Çok geçmeden bayanlardan biri sinirinden patlamış olacak ki bağırmaya başladı.

“Bu kadarı da fazla ama! Ne diye yalan söyledin bize o zaman?”

“Bence… fazla ileri gidiyorsunuz!”

Kadının isyanından sonra diğeri Izaya’yı bir güzel azarladı. Ama tepkilerini görmesine rağmen Izaya yerinden kımıldamadan durmaya devam etti.

2018/01/11

Güncel #28: Durarara!! Light Novel

Merhaba!
Bugünden itibaren Durarara!! Light Novel çevirilerine kaldığım yerden yeniden başlamış bulunmaktayım.
Bir aksilik çıkmaması halinde bir günlük aralıklarla, ya da iki günde bir güncelleme vermeyi düşünüyorum.
Takip edeniniz varsa sizden uzun süre güncel vermediğim için özür diliyorum.

İyi okumalar!


Durarara!! Light Novel Bölüm 4 - Şehirde Tipik Bir Gün / Gündüz (Kısım 3)

Ve sonra tam o anda, tüm kararları ve duyguları sanki bir başka kötü his ve beklenti dalgasının çarpması misali bir kez daha kaosa sürüklenmişti.

“Yo.”

Oldukça sıcak bir selamlamaydı. Sesi, tıpkı gökyüzü merhaba diyormuş gibi tek bir anlaşılmazlık bulunmaksızın duru ve ferahlatıcıydı.

Bu denli neşeli bir şekilde selamlamış olmasına rağmen, Masaomi sesi duyar duymaz yüz ifadesi sanki on milyon ok bir anda sırtına saplanmış gibi değişmişti. Anında soğuk ve şiddetli bir şekilde terlemeye başlamıştı. Yavaşça sesin kaynağına doğru döndü.

Masaomi’nin tepkisi üzerine Mikado da onu takip ederek döndü. Şen şakrak bir adam duruyordu karşılarında. İyi görünümlüydü fakat sert bir deneyimlilik ve olgunluk havası yayıyordu, daha iyi bir deyişle “ağırbaşlı” görünüyordu. Yumuşak bakışları her şeye alışkınmış gibi görünüyordu, sanki tüm duyguları tek seferde yayıyormuş gibiydi. Dış görünüşünü de katınca sağlam kişilikli birine benziyordu fakat aynı zamanda da göze çarpan hiçbir özelliği yokmuş gibiydi. Özetle, belirsiz bir hava yayıyordu.

Görünüşünden kaç yaşında olduğunu çıkarmak zordu, Mikado yirmilerinde olduğunu düşünmüştü ancak elinde bunu doğrulayacak bir şey yoktu.

“Görüşmeyeli epey oluyor, Kida Masaomi-kun.”

Tam ismini söyleyerek kendisine seslenen adamla yüzleşirken, daha önce Mikado’nun hiç görmediği bir yüz ifadesine bürünmüş ve yutkunmuştu Masaomi.

“E…evet… Selam.”

Masaomi’nin kekeleyen hali bir anlığına Mikado’nun düşüncelerinin dağılmasına sebep olmuştu.

-Kida-kun’u ilk defa böyle görüyorum.

Korku ve tiksinti bakışlarını doldurmuş ancak bu duyguların davranışlarına yansımaması için kendini zor tutmuştu.

“Raira üniforması mı o? Demek kazandın ha. Okulun ilk günü mü? Tebrik ederim.”

Adamın tebrik edişi nispeten değişikti fakat tamamen duygudan yoksun da değildi. Sanki ses tonuna mümkün olduğunca az duygu katmaya çalışıyor gibiydi (ama tamamen duygusuz değildi). Tam anlamıyla böyle bir şeydi.

“Oh evet. Teşekkürler.”

“Teşekkür edilecek bir şey demedim.”

“Seni burada, Ikebukuro’da gördüğüme şaşırdım…”

“Evet, birkaç arkadaşla buluşmaya geldim de. Sahi, bu kim?”

Bunu söylerken dönüp Mikado’ya baktı ve o an göz göze geldiler. Normalde Mikado gözlerini kaçırırdı ama bu sefer nedense bakışlarını ondan alamadı. Eğer gözlerini kaçırırsa bu adam tarafından ciddiye alınmayacağını hissetmiş gibiydi. Mikado neden böyle düşündüğünü bilememiş ve adamın ürkütücü ve keskin bakışlarının altında öylece kalakalmıştı.

“Ah, sadece öyle bir arkadaş.”

Normalde Masaomi karşısındakine Mikado’nun ismini söylerdi ama bu sefer kesinlikle bunu yapmayacağı barizdi. Ardından adam Mikado’ya döndü ve umursamazca “Ben Orihara Izaya. Tanıştığımıza memnun oldum.” dedi.

İsmini duyar duymaz Mikado her şeyi anlamıştı. Bulaşmaman gereken, düşman edinmemen gereken insanlardan biriydi bu. Ancak karşısındaki adam hiç de öyle tehlikeli görünmüyordu, en azından hayal ettiği gibi değildi. Keskin gözleri ve alımlı yüzü dışında diğer gençlerden bir farkı yoktu. Bir de şu parlak siyah saçları dışında tabii. Etraflarını çevreleyen saçı boyalı insanların içinde onunki oldukça dikkat çekiyordu. Uzak mekanlardan birinde ders veren bir entelektüel gibi görünüyordu daha çok.

-Düşündüğümden daha normal görünüyor.

Bunu düşünürken adama ismini söyledi.

“Klima ismine benziyor.”

Izaya, Mikado’nun ismini duyar duymaz bunu söylemişti. Kelimelerinde gizli bir anlam yoktu, yalnızca ne düşündüyse onu söylemişti.

Ve tam Mikado cevap verip vermemek arasında gidip gelirken, konuşmasına fırsat bırakmaksızın yavaşça elini kaldırıp salladı Izaya.

“Arkadaşlarımla buluşma vakti geldi neredeyse. Görüşürüz.”

Ardından Izaya aceleyle uzaklaştı. Gidişini izledikten sonra Masaomi ciğerlerinde tuttuğu nefesini bırakıp derin bir soluk aldı.

“Bizim de gitme vaktimiz geldi artık… Ah sahi, nereye gidecektik biz?”

“Şu az önceki adam… Gerçekten o kadar korkunç mu?”

“Korkunç denilebilir mi bilmiyorum… ama… Ortaokuldayken bir sürü işe bulaştım… ve bu yüzden o adamla bir kere yollarım kesişti, sonra ondan korkar hale geldim. Nasıl desem… onun korkunçluk seviyesi sokakta gördüğün serserilerden çok daha yükseklerde. ‘Dengesiz’ gibi daha çok. Ya da tahmin edilemez. Her beş dakikada bir düşünceleri tam tersine değişiyor. Korkunçluğu tehlikeli gibi bir şey diyemeyiz ama daha çok sanki… ‘mide bulandırıcı’ gibi. Bilinçaltına yavaşça sızan bir his gibi.

Neyse nasılsa bir daha o ‘tarafa’ geçmeyeceğim. Bu yüzden ot çekmek istersen sakın bana gelme.”

Ot çekmek. Bu kelimeyi duyar duymaz Mikado şiddetle kafasını salladı. Daha önce hiç Marijuana görmemişti ama internetten edindiği bilgilere dayanarak ne olduğunu kendisi de biliyordu.

“Dalga geçiyorum. O kadar uysalsın ki yirmilerine geldiğinde muhtemelen sigara ve biradan öteye geçemezsin. Her neyse diyeceğim o ki sakın o herife ve Heiwajima Shizuo’ya bulaşma.”

Masaomi, Izaya’yla ilgili daha fazla bilgi vereceğe benzemiyordu, bu yüzden sessizce kalabalığa doğru döndü.

Mikado, Masaomi’yi ilk defa böyle görüyordu. Masaomi’nin bu tuhaf halinin daha önemli olduğu kanısına varıp Izaya konusunu bir kenara bıraktı.

-Bu yer asla hayatımın normalliğini bozmaktan vazgeçmeyecek.

Mikado’nun tüm bunları düşünmek için bir sebebi yoktu ancak bunun üzerine ne kadar çok düşündüyse, başladığı bu yeni hayattan ve bu yerden beklentileri o kadar çoğalmıştı.

Buraya geleli yalızca birkaç gün olmuştu ama “Eve gitmek istiyorum.” kelimeleri Mikado’nun sözlüğünden çoktan silinmişti.

Bir zamanlar soğuk ve alışılmışın dışında olduğunu düşündüğü kalabalıklar bugün birer aziz gibi geçiyordu önünden.

-Heyecan verici bir şeyler olacak yakında. Kesinlikle olacak. Tıpkı diziler ve mangalardaki gibi aradığım o macera başlıyor. Burada başlayacak hiç şüphesiz.-

Bunun gibi karmakarışık düşünceler Mikado’nun gözlerini ışıldattı ve yarından itibarenki hayatına olan umutlarını yükseltti.

2018/01/09

Güncel #27: Homunculus Geri Dönüyor. Cidden.

Merhaba millet.
Buralara geri döneceğimi düşünmemiştim gerçekten.
Ama döndüm. Çeviri yapmayı bırakamıyorum ne yazık ki.

O zaman yarım kalan çevirilerini yap konoyarooo

dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Özür dilerim.
Hayat herkese eşit rahatlığı vermiyor.
Ama elimden geleni yapıyorum.
Ve yapmaya devam edeceğim.

Osoi Subs'la başladığımız Homunculus'a kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Ve kısa sürede de bitireceğimizi düşünüyoruz.

Bundan sonra... bilmiyorum zamanım oldukça çeviri yapmaya devam edeceğim.
Eğer öncelik vermemi istediğiniz bir seri varsa yorum kutusunda belirtebilirsiniz.
Bir sonraki güncelde görüşmek üzere!

Unutmadan: