“…?”
Serseri ve liderinin önünde gölge, garip bir şey yapıyordu. Ele geçirdiği şok aleti şimdi güvenli bir şekilde motosikletin koltuğu üzerinde duruyordu.
Belki de aynı anda iki silah birden kullanmak onun için yorucudur? Diye düşündü serseri, gölge sopayı iki eli arasında kavrayana dek—
Gölge sopayı tıpkı bir yemek çubuğuymuş gibi kırıp parçalara ayırdı.
“Ne---?”
Bir anlığına ikisinin de yüzünde şaşkınlık dolu ifadeler oluşmuştu. Bu adamın ne tür bir tuzak kurmaya çalıştığını idrak edememişlerdi. Ne diye sopayı kırmıştı şimdi?!
Gölge oldukça narin yapılıydı ve bu çeşit canavarımsı bir güç sergileyecekmiş gibi görünmüyordu.
Daha önemlisi gölgenin bu çeşit bir silahtan böyle kurtuluşu adamların yüreklerinde bir tedirginliğin büyümesine sebep olmuştu. Hepsi artık bu şeyin daha gerçekçi olduğunu hissediyordu.
Şimdi gölgenin iki eli de boştu. Serseri kendilerine saran, duvara yaslanmış metal sopayı kavradı. Lider de bunu anında görmüş ve bıçağına sarılmıştı.
Alınlarından soğuk terler boşanıyordu. Terin onlara verdiği his, gözleriyle gördükleri şeyin gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışır gibiydi.
“Bizi… bizi korkutmaya çalışıyon değil mi?” dedi lider dikkatsizce, parçalanmış sopaya dik dik bakarken.
Bir damla soğuk ter dudaklarını gıdıkladı, yalayıp yuttu onu yavaşça. Serseri artık etrafına bakmıyordu. Yalnızca ağır ağır soluk alıp verirken elindeki metal sopaya tutunabiliyordu.
Soluklanışı hız kazanmış ve ayaklarının, sırtının ve çenesinin titrediğini fark etmişti. Görünen o ki gölgenin onları korkutma girişimi amacına ulaşmıştı.
Gölge sanki korkmuş ifadelerine daha yakından bakmak istiyormuşçasına bir adım yaklaşmıştı onlara.
“Ellerin hala boş. Çatlaksın sen.”
Ölesiye korkmuş serserinin aksine lider aklı başında görünüyordu. Bıçağı elinde sıkıca tutup kendinden emin adımlarla gölgeye doğru ilerlerken gözlerinde parlak bir alev yanıyordu.
Aralarındaki mesafe üç metre kadardı şimdi. İki adım daha atsalar liderinin bıçağının hizasında olacaklardı.
-Ga-san son anda sözünden caymaz. Tırsıp kaçmaz o.
Genç serseri bu noktada haklıydı. Onu desteklemek adına metal sopasını liderinin arkasında hazırladı.
Lider bir adım daha yaklaştı. Biraz önce içinde hissettiği kin katıksız, korkunç bir öldürme isteğine dönüşmüştü. Çünkü serseri bundan emindi ki lider, içindeki bu öldürme isteğiyle onu bıçaklayacaktı. Bu yüzden ona arka çıkmak için tüm cesaretini toplamıştı. Öldürme adına içinde hiçbir kuşku yoktu. Ayrıca önlerinde duran yalnızca bir gölgeydi. Bu yüzden birini öldürüyor sayılmazlardı.
Serseri, liderleri öldürmek için ilerlerken kazanmak için bir şansları olduğunu düşünmüştü. Elinde tuttuğu metal sopayı güçlülükle sıktığı o anda, kazanma olasılıkları ve tüm o planları tıpkı bir tutam duman gibi silinip gitmişti.
Gölgenin arkasına uzandığını ve siyah vücudunun bir kısmının kabarmaya başladığını gördüler. Kapkara bir duman dalgalanıyordu vücudunda. Sanki duman vücuttan ayrı bir canlıymış gibiydi. Duman sürücünün avuçlarına tıpkı bir yılan gibi kıvrılarak gelip kümelendiğinde, eldivenleri kadar siyaha bürünmüştü.
Siyah duman gökyüzüne oranla daha canlıydı. Tıpkı berrak suya mürekkepli bir fırçanın batırılması gibiydi. Kara dumanın hareketleri yavaşladığında, en az onun kadar karanlık bir objenin oluştuğunu fark ettiler. Orada duran iki tanık bu manzara karşısında oldukları yere mıhlanmışlar ve tamamen sessizliğe bürünmüşlerdi. İki adam, sokak lambalarının ve çok katlı otoparkın floresan ışıkları altında sessizce dururlarken anlamışlardı ki rakipleri bir insan değildi. Kesinlikle bir insan değildi.
Siyah buharı gölgenin vücudundan ayrılırken başka bir siyah duman bulutunun, yalnızca kaskının ışık altında belli olur hale gelecek şekilde kalana dek yavaşça dağılıp vücuduna geri döndüğünü fark ettiler.
Böyle bir durumda ne yapacakların bilememişlerdi. Tabi ki kafaları karışmıştı. Kaçmak artık bir seçenek olamazdı, bu yüzden önceki planlarına geri dönmüşlerdi. Afallamış halde bıçak tutan elini geri çekti ve bir kez daha gölgenin karnını hedef alarak saldırdı-
Fakat bıçak gölgenin bedenine girer girmez liderleri, silahını geri tepen bir tür güç hissetti. Bıçağı elinden bırakmamaya gayret etti. Fakat dengesini kaybetti. Böylelikle gölgeye intikamını alması için açık kapı bırakmıştı.
“?!”
Bıçağı geri iten siyah topluluk, karanlıkta belli belirsiz kendini göstermişti.
Tamamiyle simsiyahtı. En derin karanlıktan da karanlıktı. Etraftaki tüm ışığı emiyor, yaşadığını gösterircesine titreşiyordu. Dalgalanan siyah dumanın içinde kendini açıkça gösteren o “şey”in Japonya’nın en modern şehrinde bir yeri yoktu fakat, motosikletçi kıyafeti giymiş gölge onu kullanabiliyordu ve o da sorunsuz bir şekilde uyum sağlıyordu çevresine.
Gölgenin elinde cisimleşen o şey gecenin karanlığındaki tehditkar kötülüğün ta kendisiydi.
İzleyenler onu direkt “ölüm” ile özdeşleştirmişti.
-Boyu neredeyse gölgenin boyuyla aynı olan o “şey”- dev, keskin bir tırpandı.
♂♀
-- Kanra-san chat odasına girdi. --
《Üzgünüm bağlantım koptu da~ Bugün internet bağlantım pek iyi değil, bu yüzden şimdi yatağa gidiyorum~》
(Oh, iyi geceler öyleyse~)
[Ama hikayenin sonunu getirmedin! Dotachin denen herif de kim…?]
《Bir dahaki sefere söylerim sana~ Ah, ah, sana son bir şey daha söyleyeceğim---》
♂♀
Sonunda serseri böyle bir durumla karşı karşıya kalmıştı.
Çok katlı otoparkta kaçacak hiçbir yeri kalmamıştı.
Lidere ne olduğunu hiçbir zaman bilememişti. O dikkatli serseri çok da cesur değildi. Fakat akla mantığa sığmayan o olaylara tanıklık ettikten sonra böyle şeylere dikkat edemeyecek hale gelmişti artık.
O muazzam tırpanı görene kadar her şey yolundaydı.
İlk başlarda gördüğü her şeyin belki de bir ilüzyon olabileceğini söylemişti kendine. Sonra ne olursa olsun bir şeyleri değiştiremeyeceğinin farkına varmış ve bu konu üzerinde düşünmekten vazgeçmişti.
Boynuna sert bir tekme yedi. Tekmelendiğini gösteren kırılma sesleri duysa bile kemiklerinin o derece kötü kırıldığına dair bir şey hissetmemişti. Hissettiği tek ağrı ve acı boynunda toplanmıştı. Öyle acı vericiydi ki neredeyse bayılacaktı.
Sözde serseriye göre acı yalnızca küçük bir şeydi.
“Lütfen… l-lütfen… lütfen…. Dur… l-lütfen dur…lütfen… d-dur…” diye kekeledi zavallı acınası bir köpek ciddiliğinde.
Sonunda ne çeşit bir olayın içinde olduğunu anlayabilmişti. Rüya görüyormuş gibi hissetse de, ona olanların hiçbirine bir anlam getiremese de hissettiği korku onu bu uyuşukluktan uyandırmaya yetecek kadardı.
Tamamen anlayabilmiş de değildi. Gölgenin tam olarak ne olduğunu (belki bir çeşit tanrı falandı) yahut neden bu şekilde bir belaya bulaştığını tam olarak anlayabilmiş değildi.
Çoğunlukla iş bağlantılı olurdu. Yaptığı işler hep tehlikeliydi ve bu yolda giderken ister istemez düşmanlar edinmişti ama “düşman” dedikleri çoğunlukla aynasızlar ve saldırgan çete üyeleri olurdu. Hatta yasadışı göçmenler ya da evden kaçmış veletler bile.
Aldığı her iş için kendini zihinsel olarak hazırlar ve batırmadığından emin olurdu, ama motosikletçi kıyafeti giymiş bir gölge görmeyi hiç düşünmemişti ve artık ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Aklına gelen en iyi fikir hemen kaçıp gitmekti ama serseri yakalandığından artık bu fikir de işe yaramazdı. Şu an serserinin görebildiği tek seçenek onurlu bir ölüm yahut teslim olmaydı ama rakibinin hareketlerini yeterince iyi tahmin edemediğinden ikisi arasında bir seçim yapması imkansızdı.
Sonunda serseri, içinde bulunduğu umutsuzlukla birlikte "gölge" ile yüzleşmek için seçebileceği en korkakça yolu seçti. Eğer konuşmasaydı, korkusu tarafından yenileceğini düşünmüştü.
"Y-yalnış kişiyim ben... Direnmeyeceğim... lütfen gitmeme izin ver... Lütfen... Üzgünüm, çok üzgünüm!"
Sanki bir yakuza kafasına silah doğrultmuş gibi tüm vücudu korkuyla diken diken olmuştu serserinin. Gölge bir az önce kuzuya dönen o agresif serseriyi izlerken o ise yerinden kımıldamayı bırak, tek bir ses dahi çıkaramamıştı. Tek yaptığı bir şeyler ararcasına etrafına bakınmaktı. Gölge serseriye arkasını dönerek otoparkın içine park edilmiş bir kamyonete doğru ilerledi.
Ikebukuro İstasyonu'nda sıkça görülebilen türden bir kamyonetti bu. Pencereler siyah olduğundan geceleri içerisini görebilmek imkansızdı.
Sanki gölge siyah camların ardında ne olduğunu görebiliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden kamyonete doğru yaklaşmıştı.
Ah? Eh? Bu iyi değil!
Bu "iş" için kullandıkları kamyonetti. Gölge'nin niyetini bilmemesine ve etrafta bir sürü araba olmasına karşın o, açıkça o kamyonete doğru gidiyordu ve serseri artık hedefinin o olduğuna emindi.
Hey! Bekle! Siktir! Şimdi sıçtık işte!
Gölgenin beklenmedik davranışı serseriyi kemiklerine kadar titretmişti. Zaten gölgenin verdiği korkuyla dolup taşmıştı ama şimdi daha farklı bir korku patlak vermişti derinlerde bir yerde...
Eh...eh...ah...ah...bekle! Bekle! Bekle ahhh! Eğer.... eğer o kamyonetin içindekini ortaya çıkarırsan bittik demektir! Bu çok kötü. Siktir, siktir, siktir, siktir--
Ne yapıyordu o? Ne yaptığını sanıyordu?
İki farklı korku serserinin beyninin içinde iç içe geçmişti. Birincisi gördüğü bu gerçekdışı şeyin korkusuydu, diğeri ise önünde açığa çıkacak olan gerçeklerin korkusuydu...
Eğer kamyonun içeriği açığa çıkacak olursa, bundan adım gibi eminim ki polis bulacak ve benim de icabıma bakacaklar! Beni öldürüp cesedimi Fuji Dağı'nın ormanlarına gömecekler!
Bacakları şiddetle titremeye başlamıştı.
Hemen ama hemen bir şeyler düşünmeliyim... ama bu sözde gösterişçi sürücüyü öldürmenin imkanı yok.
Ölümüyle ilgili hastalıklı düşünceler korkusunun üstesinden geldiği için beynini bir çözüm üretmek için çalıştırmaya başladı.
Ve bir süre sonra sonunda aklına bir şey geldi: Kendi üstü açık arabasını otoparka çekebilirdi.
Gölge kamyonetle arasında on metre varken sessizce duraksadı. Arkasında bir araba kapısının hafifçe kapandığını duydu. Kafasını sesin geldiği yöne çevirmişti ki otoparkı güçlü bir motor sesi kapladı.
Gölge döndü ve parlak kırmızı, üstü açık bir arabanın kendisine doğru yaklaştığını gördü. Normalden çok daha hızlı geliyordu, bu yüzden gölge bir sütunun ardına saklanacak fırsatı bulamamıştı.
Gölge tereddüt etti ve arabaya saldırma planından vazgeçti. Aslında mümkün olduğunca arabaya yaklaşıp kenara atlamayı planlamıştı ama serserinin içindeki korkunun verdiği gazla bu kadar hızlı geleceğini tahmin edememişti. Ve bu durum Gölge'ye başka seçenek bırakmamıştı. Serseri direksiyonu sertçe ondan tarafa kıvırdı.
Gürültülü bir çarpışma oldu ve gölge havada bükülerek süzüldü. Ve ağır bir çarpmayla kendini yere vurdu.
"Ahahahaha! Hahaha! Bunu sen istedin! Benimle uğraşma seni piç kurusu!"
Arabanın gölgeye çarpışından sonra üzerinde bıraktığı etki, serseriyi gaza getirmişti. Zevkten dört köşe olurken frenledi ve araba daha durmadan dışarıya fırladı. Metal sopayı kavradı ve düşmanına son darbeyi vurmak üzere ilerledi, fakat-
"?!"
Yerde kıvrılmış olan gölgenin hemen önüne siyah bir cisim düştü.
Garip görüşünden belliydi ki, hiç süphesiz gölgenin taktığı motorcu kaskıydı bu.
Serseriyi en çok korkutan yere düşen bu kask değil, gölgenin şu an içinde bulunduğı fiziksel durumdu.
"Başı...başı..."
Gölgenin bir başı yoktu.
Koptu mu yoksa!? Ama bu imkansız! Birini öldürdüm...ama kendimi korumak için yaptım bunu...
Ama...olamazdı...neden? Bekle...bekle...bu olamazdı...
Arka arkaya gelen olayların garipliği serseri için delirticiydi.
Hiç de fark etmemişti ki.
Başsız bedenden tek bir damla kan bile akmamıştı.
♂♀
《Siyah sürücünün--- bir başı yok.》
♂♀
Korkmuş serseri başsız varlığa doğru yaklaştı ve aniden başsız gölge yerinden zıpladı.
♂♀
《Boynunun üzerinde hiçbir şey yok ama hala hareket edebiliyor.》
《Pekala millet, iyi geceler~》
--Kanra-san chat odasını terk etti--
♂♀
"Bu-bu ne lan?!"
Olabilecek en kötü senaryo serserinin gözlerinin önünden geçse dahi herhangi bir korku hissetmedi. Onun yerine oldukça dumura uğramış gibiydi.
Gizli geçişler? Kostüm? Robotlar?
Süper Tsuburi3? Hologramlar?
Rüya? İlüzyon? Hayal? Hile?
Daha düşünemeden mümkün olabilecek her türlü mantıklı açıklama kaybolup gitmişti.
Serserinin hissettiği şaşkınlık hali ancak arabayla çarptığı kişinin havada uçup şimdi de hiçbir darbe almamış gibi karşısında dikildiği gerçeğiyle açıklanabilirdi.
Siyah duman bir kere daha önceki gibi arkasından dolaşıp sonunda canavarımsı bir tırpana dönüşmüştü.
Katıksız şaşkınlık kaçınılmaz korkuya dönüştü ve serserinin ağzı kendiliğinden açılıp umutsuzluk dolu bir feryat kopardı.
Ve tam ağzı ilk nefesini içeri çektiğinde, boğazına sert bir darbe indi--
Ardından serserinin her zaman gördüğü o dünya etrafını saran karanlıkla birlikte daraldı.
♂♀
ÖM Modu: Hey...Setton-san, sana bir şey sormak istiyorum.
ÖM Modu: Pekala.
ÖM Modu: Nedir o? Diğerlerinin görmesini istemediğin bir şey mi var?
ÖM Modu: Kanra-san hep böyle şeyler yapar mı?
ÖM Modu: Sence de bu tür şeyler yapacak yaşı çoktan geçti değil mi?
ÖM Modu: Aslında o kadar da kötü bir şey değil *güler* ama bu chat odasına sırf Kanra-san davet ettiği için gelmiştim ben.
ÖM Modu: Ben de. Kanra-san bazen çok bencil olsa da yine de oldukça sevilesi biri.
ÖM Modu: Ve bizim bilmediğimiz çok şey biliyor.
ÖM Modu: Ama hangisi gerçek hangisi değil bilmiyoruz. Ah, sana bir şey söylemem gerek.
ÖM Modu: Şehirde cirit atan şu siyah sürücüden bahsediyorduk ya hani?
ÖM Modu: Şey, sanırım o şeyle çok fazla uğraşmasak iyi olacak~
ÖM Modu: Neyse iyi geceler~
--Setton-san chat odasını terk etti. --
ÖM Modu: Eh?
ÖM Modu: Ah olamaz, gitti. Pekala, iyi geceler~
ÖM Modu: Ah neyse.
--Tanaka Taro-san chat odasını terk etti.--
♂♀
Başsız sürücü kaskını yerden alıp dikkatlice donuk derili boynunun üzerine yerleştirdi. Yakasından sızan küçük bir siyah gölge içine çekilip kaskla birleşiyormuş gibi görünüyordu.
Bunu da hallettikten sonra başsız sürücü, buz gibi sessizliğin içinde uzun adımlarla kamyonete doğru yürüdü.
Otoparkın çıkışında--
Başsız sürücü görevini tamamladı ve sessizce o yeri terk etti. Oradan geçen biri olup olmadığından yahut geçen olduysa da durumu görmezden gelip gitmiş olabileceğinden emin olamayarak yerde yatan adamların icabına baktı.
Karanlığın içinde siyah bir motosiklet, sahibini karşılıyormuşçasına motorunu hırıldatarak durdu. Motor yoldan gelirken bariz bir şekilde sessizdi ama kontak anahtarı üzerinde olmamasına rağmen kendiliğinden hırıldamaya başlamıştı.
Başsız sürücü onun hırıltısına karşılık sanki sevimli bir atı seviyormuş gibi benzin tankını okşadı. Motosiklet de hoşnut kalmışçasına motorunun hırıltısını susturup başsız sürücüye güvenle binebilmesi için izin vermişe benziyordu.
Farları olmayan siyah motosiklet, sürücüsünü uzaklara götürdü.
Yıldızsız geceye yelken açarak.
Hiçbir ses çıkarmadan, karanlığın içinde yok olurcasına--
Serseri ve liderinin önünde gölge, garip bir şey yapıyordu. Ele geçirdiği şok aleti şimdi güvenli bir şekilde motosikletin koltuğu üzerinde duruyordu.
Belki de aynı anda iki silah birden kullanmak onun için yorucudur? Diye düşündü serseri, gölge sopayı iki eli arasında kavrayana dek—
Gölge sopayı tıpkı bir yemek çubuğuymuş gibi kırıp parçalara ayırdı.
“Ne---?”
Bir anlığına ikisinin de yüzünde şaşkınlık dolu ifadeler oluşmuştu. Bu adamın ne tür bir tuzak kurmaya çalıştığını idrak edememişlerdi. Ne diye sopayı kırmıştı şimdi?!
Gölge oldukça narin yapılıydı ve bu çeşit canavarımsı bir güç sergileyecekmiş gibi görünmüyordu.
Daha önemlisi gölgenin bu çeşit bir silahtan böyle kurtuluşu adamların yüreklerinde bir tedirginliğin büyümesine sebep olmuştu. Hepsi artık bu şeyin daha gerçekçi olduğunu hissediyordu.
Şimdi gölgenin iki eli de boştu. Serseri kendilerine saran, duvara yaslanmış metal sopayı kavradı. Lider de bunu anında görmüş ve bıçağına sarılmıştı.
Alınlarından soğuk terler boşanıyordu. Terin onlara verdiği his, gözleriyle gördükleri şeyin gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışır gibiydi.
“Bizi… bizi korkutmaya çalışıyon değil mi?” dedi lider dikkatsizce, parçalanmış sopaya dik dik bakarken.
Bir damla soğuk ter dudaklarını gıdıkladı, yalayıp yuttu onu yavaşça. Serseri artık etrafına bakmıyordu. Yalnızca ağır ağır soluk alıp verirken elindeki metal sopaya tutunabiliyordu.
Soluklanışı hız kazanmış ve ayaklarının, sırtının ve çenesinin titrediğini fark etmişti. Görünen o ki gölgenin onları korkutma girişimi amacına ulaşmıştı.
Gölge sanki korkmuş ifadelerine daha yakından bakmak istiyormuşçasına bir adım yaklaşmıştı onlara.
“Ellerin hala boş. Çatlaksın sen.”
Ölesiye korkmuş serserinin aksine lider aklı başında görünüyordu. Bıçağı elinde sıkıca tutup kendinden emin adımlarla gölgeye doğru ilerlerken gözlerinde parlak bir alev yanıyordu.
Aralarındaki mesafe üç metre kadardı şimdi. İki adım daha atsalar liderinin bıçağının hizasında olacaklardı.
-Ga-san son anda sözünden caymaz. Tırsıp kaçmaz o.
Genç serseri bu noktada haklıydı. Onu desteklemek adına metal sopasını liderinin arkasında hazırladı.
Lider bir adım daha yaklaştı. Biraz önce içinde hissettiği kin katıksız, korkunç bir öldürme isteğine dönüşmüştü. Çünkü serseri bundan emindi ki lider, içindeki bu öldürme isteğiyle onu bıçaklayacaktı. Bu yüzden ona arka çıkmak için tüm cesaretini toplamıştı. Öldürme adına içinde hiçbir kuşku yoktu. Ayrıca önlerinde duran yalnızca bir gölgeydi. Bu yüzden birini öldürüyor sayılmazlardı.
Serseri, liderleri öldürmek için ilerlerken kazanmak için bir şansları olduğunu düşünmüştü. Elinde tuttuğu metal sopayı güçlülükle sıktığı o anda, kazanma olasılıkları ve tüm o planları tıpkı bir tutam duman gibi silinip gitmişti.
Gölgenin arkasına uzandığını ve siyah vücudunun bir kısmının kabarmaya başladığını gördüler. Kapkara bir duman dalgalanıyordu vücudunda. Sanki duman vücuttan ayrı bir canlıymış gibiydi. Duman sürücünün avuçlarına tıpkı bir yılan gibi kıvrılarak gelip kümelendiğinde, eldivenleri kadar siyaha bürünmüştü.
Siyah duman gökyüzüne oranla daha canlıydı. Tıpkı berrak suya mürekkepli bir fırçanın batırılması gibiydi. Kara dumanın hareketleri yavaşladığında, en az onun kadar karanlık bir objenin oluştuğunu fark ettiler. Orada duran iki tanık bu manzara karşısında oldukları yere mıhlanmışlar ve tamamen sessizliğe bürünmüşlerdi. İki adam, sokak lambalarının ve çok katlı otoparkın floresan ışıkları altında sessizce dururlarken anlamışlardı ki rakipleri bir insan değildi. Kesinlikle bir insan değildi.
Siyah buharı gölgenin vücudundan ayrılırken başka bir siyah duman bulutunun, yalnızca kaskının ışık altında belli olur hale gelecek şekilde kalana dek yavaşça dağılıp vücuduna geri döndüğünü fark ettiler.
Böyle bir durumda ne yapacakların bilememişlerdi. Tabi ki kafaları karışmıştı. Kaçmak artık bir seçenek olamazdı, bu yüzden önceki planlarına geri dönmüşlerdi. Afallamış halde bıçak tutan elini geri çekti ve bir kez daha gölgenin karnını hedef alarak saldırdı-
Fakat bıçak gölgenin bedenine girer girmez liderleri, silahını geri tepen bir tür güç hissetti. Bıçağı elinden bırakmamaya gayret etti. Fakat dengesini kaybetti. Böylelikle gölgeye intikamını alması için açık kapı bırakmıştı.
“?!”
Bıçağı geri iten siyah topluluk, karanlıkta belli belirsiz kendini göstermişti.
Tamamiyle simsiyahtı. En derin karanlıktan da karanlıktı. Etraftaki tüm ışığı emiyor, yaşadığını gösterircesine titreşiyordu. Dalgalanan siyah dumanın içinde kendini açıkça gösteren o “şey”in Japonya’nın en modern şehrinde bir yeri yoktu fakat, motosikletçi kıyafeti giymiş gölge onu kullanabiliyordu ve o da sorunsuz bir şekilde uyum sağlıyordu çevresine.
Gölgenin elinde cisimleşen o şey gecenin karanlığındaki tehditkar kötülüğün ta kendisiydi.
İzleyenler onu direkt “ölüm” ile özdeşleştirmişti.
-Boyu neredeyse gölgenin boyuyla aynı olan o “şey”- dev, keskin bir tırpandı.
♂♀
-- Kanra-san chat odasına girdi. --
《Üzgünüm bağlantım koptu da~ Bugün internet bağlantım pek iyi değil, bu yüzden şimdi yatağa gidiyorum~》
(Oh, iyi geceler öyleyse~)
[Ama hikayenin sonunu getirmedin! Dotachin denen herif de kim…?]
《Bir dahaki sefere söylerim sana~ Ah, ah, sana son bir şey daha söyleyeceğim---》
♂♀
Sonunda serseri böyle bir durumla karşı karşıya kalmıştı.
Çok katlı otoparkta kaçacak hiçbir yeri kalmamıştı.
Lidere ne olduğunu hiçbir zaman bilememişti. O dikkatli serseri çok da cesur değildi. Fakat akla mantığa sığmayan o olaylara tanıklık ettikten sonra böyle şeylere dikkat edemeyecek hale gelmişti artık.
O muazzam tırpanı görene kadar her şey yolundaydı.
İlk başlarda gördüğü her şeyin belki de bir ilüzyon olabileceğini söylemişti kendine. Sonra ne olursa olsun bir şeyleri değiştiremeyeceğinin farkına varmış ve bu konu üzerinde düşünmekten vazgeçmişti.
Boynuna sert bir tekme yedi. Tekmelendiğini gösteren kırılma sesleri duysa bile kemiklerinin o derece kötü kırıldığına dair bir şey hissetmemişti. Hissettiği tek ağrı ve acı boynunda toplanmıştı. Öyle acı vericiydi ki neredeyse bayılacaktı.
Sözde serseriye göre acı yalnızca küçük bir şeydi.
“Lütfen… l-lütfen… lütfen…. Dur… l-lütfen dur…lütfen… d-dur…” diye kekeledi zavallı acınası bir köpek ciddiliğinde.
Sonunda ne çeşit bir olayın içinde olduğunu anlayabilmişti. Rüya görüyormuş gibi hissetse de, ona olanların hiçbirine bir anlam getiremese de hissettiği korku onu bu uyuşukluktan uyandırmaya yetecek kadardı.
Tamamen anlayabilmiş de değildi. Gölgenin tam olarak ne olduğunu (belki bir çeşit tanrı falandı) yahut neden bu şekilde bir belaya bulaştığını tam olarak anlayabilmiş değildi.
Çoğunlukla iş bağlantılı olurdu. Yaptığı işler hep tehlikeliydi ve bu yolda giderken ister istemez düşmanlar edinmişti ama “düşman” dedikleri çoğunlukla aynasızlar ve saldırgan çete üyeleri olurdu. Hatta yasadışı göçmenler ya da evden kaçmış veletler bile.
Aldığı her iş için kendini zihinsel olarak hazırlar ve batırmadığından emin olurdu, ama motosikletçi kıyafeti giymiş bir gölge görmeyi hiç düşünmemişti ve artık ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Aklına gelen en iyi fikir hemen kaçıp gitmekti ama serseri yakalandığından artık bu fikir de işe yaramazdı. Şu an serserinin görebildiği tek seçenek onurlu bir ölüm yahut teslim olmaydı ama rakibinin hareketlerini yeterince iyi tahmin edemediğinden ikisi arasında bir seçim yapması imkansızdı.
Sonunda serseri, içinde bulunduğu umutsuzlukla birlikte "gölge" ile yüzleşmek için seçebileceği en korkakça yolu seçti. Eğer konuşmasaydı, korkusu tarafından yenileceğini düşünmüştü.
"Y-yalnış kişiyim ben... Direnmeyeceğim... lütfen gitmeme izin ver... Lütfen... Üzgünüm, çok üzgünüm!"
Sanki bir yakuza kafasına silah doğrultmuş gibi tüm vücudu korkuyla diken diken olmuştu serserinin. Gölge bir az önce kuzuya dönen o agresif serseriyi izlerken o ise yerinden kımıldamayı bırak, tek bir ses dahi çıkaramamıştı. Tek yaptığı bir şeyler ararcasına etrafına bakınmaktı. Gölge serseriye arkasını dönerek otoparkın içine park edilmiş bir kamyonete doğru ilerledi.
Ikebukuro İstasyonu'nda sıkça görülebilen türden bir kamyonetti bu. Pencereler siyah olduğundan geceleri içerisini görebilmek imkansızdı.
Sanki gölge siyah camların ardında ne olduğunu görebiliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden kamyonete doğru yaklaşmıştı.
Ah? Eh? Bu iyi değil!
Bu "iş" için kullandıkları kamyonetti. Gölge'nin niyetini bilmemesine ve etrafta bir sürü araba olmasına karşın o, açıkça o kamyonete doğru gidiyordu ve serseri artık hedefinin o olduğuna emindi.
Hey! Bekle! Siktir! Şimdi sıçtık işte!
Gölgenin beklenmedik davranışı serseriyi kemiklerine kadar titretmişti. Zaten gölgenin verdiği korkuyla dolup taşmıştı ama şimdi daha farklı bir korku patlak vermişti derinlerde bir yerde...
Eh...eh...ah...ah...bekle! Bekle! Bekle ahhh! Eğer.... eğer o kamyonetin içindekini ortaya çıkarırsan bittik demektir! Bu çok kötü. Siktir, siktir, siktir, siktir--
Ne yapıyordu o? Ne yaptığını sanıyordu?
İki farklı korku serserinin beyninin içinde iç içe geçmişti. Birincisi gördüğü bu gerçekdışı şeyin korkusuydu, diğeri ise önünde açığa çıkacak olan gerçeklerin korkusuydu...
Eğer kamyonun içeriği açığa çıkacak olursa, bundan adım gibi eminim ki polis bulacak ve benim de icabıma bakacaklar! Beni öldürüp cesedimi Fuji Dağı'nın ormanlarına gömecekler!
Bacakları şiddetle titremeye başlamıştı.
Hemen ama hemen bir şeyler düşünmeliyim... ama bu sözde gösterişçi sürücüyü öldürmenin imkanı yok.
Ölümüyle ilgili hastalıklı düşünceler korkusunun üstesinden geldiği için beynini bir çözüm üretmek için çalıştırmaya başladı.
Ve bir süre sonra sonunda aklına bir şey geldi: Kendi üstü açık arabasını otoparka çekebilirdi.
Gölge kamyonetle arasında on metre varken sessizce duraksadı. Arkasında bir araba kapısının hafifçe kapandığını duydu. Kafasını sesin geldiği yöne çevirmişti ki otoparkı güçlü bir motor sesi kapladı.
Gölge döndü ve parlak kırmızı, üstü açık bir arabanın kendisine doğru yaklaştığını gördü. Normalden çok daha hızlı geliyordu, bu yüzden gölge bir sütunun ardına saklanacak fırsatı bulamamıştı.
Gölge tereddüt etti ve arabaya saldırma planından vazgeçti. Aslında mümkün olduğunca arabaya yaklaşıp kenara atlamayı planlamıştı ama serserinin içindeki korkunun verdiği gazla bu kadar hızlı geleceğini tahmin edememişti. Ve bu durum Gölge'ye başka seçenek bırakmamıştı. Serseri direksiyonu sertçe ondan tarafa kıvırdı.
Gürültülü bir çarpışma oldu ve gölge havada bükülerek süzüldü. Ve ağır bir çarpmayla kendini yere vurdu.
"Ahahahaha! Hahaha! Bunu sen istedin! Benimle uğraşma seni piç kurusu!"
Arabanın gölgeye çarpışından sonra üzerinde bıraktığı etki, serseriyi gaza getirmişti. Zevkten dört köşe olurken frenledi ve araba daha durmadan dışarıya fırladı. Metal sopayı kavradı ve düşmanına son darbeyi vurmak üzere ilerledi, fakat-
"?!"
Yerde kıvrılmış olan gölgenin hemen önüne siyah bir cisim düştü.
Garip görüşünden belliydi ki, hiç süphesiz gölgenin taktığı motorcu kaskıydı bu.
Serseriyi en çok korkutan yere düşen bu kask değil, gölgenin şu an içinde bulunduğı fiziksel durumdu.
"Başı...başı..."
Gölgenin bir başı yoktu.
Koptu mu yoksa!? Ama bu imkansız! Birini öldürdüm...ama kendimi korumak için yaptım bunu...
Ama...olamazdı...neden? Bekle...bekle...bu olamazdı...
Arka arkaya gelen olayların garipliği serseri için delirticiydi.
Hiç de fark etmemişti ki.
Başsız bedenden tek bir damla kan bile akmamıştı.
♂♀
《Siyah sürücünün--- bir başı yok.》
♂♀
Korkmuş serseri başsız varlığa doğru yaklaştı ve aniden başsız gölge yerinden zıpladı.
♂♀
《Boynunun üzerinde hiçbir şey yok ama hala hareket edebiliyor.》
《Pekala millet, iyi geceler~》
--Kanra-san chat odasını terk etti--
♂♀
"Bu-bu ne lan?!"
Olabilecek en kötü senaryo serserinin gözlerinin önünden geçse dahi herhangi bir korku hissetmedi. Onun yerine oldukça dumura uğramış gibiydi.
Gizli geçişler? Kostüm? Robotlar?
Süper Tsuburi3? Hologramlar?
Rüya? İlüzyon? Hayal? Hile?
Daha düşünemeden mümkün olabilecek her türlü mantıklı açıklama kaybolup gitmişti.
Serserinin hissettiği şaşkınlık hali ancak arabayla çarptığı kişinin havada uçup şimdi de hiçbir darbe almamış gibi karşısında dikildiği gerçeğiyle açıklanabilirdi.
Siyah duman bir kere daha önceki gibi arkasından dolaşıp sonunda canavarımsı bir tırpana dönüşmüştü.
Katıksız şaşkınlık kaçınılmaz korkuya dönüştü ve serserinin ağzı kendiliğinden açılıp umutsuzluk dolu bir feryat kopardı.
Ve tam ağzı ilk nefesini içeri çektiğinde, boğazına sert bir darbe indi--
Ardından serserinin her zaman gördüğü o dünya etrafını saran karanlıkla birlikte daraldı.
♂♀
ÖM Modu: Hey...Setton-san, sana bir şey sormak istiyorum.
ÖM Modu: Pekala.
ÖM Modu: Nedir o? Diğerlerinin görmesini istemediğin bir şey mi var?
ÖM Modu: Kanra-san hep böyle şeyler yapar mı?
ÖM Modu: Sence de bu tür şeyler yapacak yaşı çoktan geçti değil mi?
ÖM Modu: Aslında o kadar da kötü bir şey değil *güler* ama bu chat odasına sırf Kanra-san davet ettiği için gelmiştim ben.
ÖM Modu: Ben de. Kanra-san bazen çok bencil olsa da yine de oldukça sevilesi biri.
ÖM Modu: Ve bizim bilmediğimiz çok şey biliyor.
ÖM Modu: Ama hangisi gerçek hangisi değil bilmiyoruz. Ah, sana bir şey söylemem gerek.
ÖM Modu: Şehirde cirit atan şu siyah sürücüden bahsediyorduk ya hani?
ÖM Modu: Şey, sanırım o şeyle çok fazla uğraşmasak iyi olacak~
ÖM Modu: Neyse iyi geceler~
--Setton-san chat odasını terk etti. --
ÖM Modu: Eh?
ÖM Modu: Ah olamaz, gitti. Pekala, iyi geceler~
ÖM Modu: Ah neyse.
--Tanaka Taro-san chat odasını terk etti.--
♂♀
Başsız sürücü kaskını yerden alıp dikkatlice donuk derili boynunun üzerine yerleştirdi. Yakasından sızan küçük bir siyah gölge içine çekilip kaskla birleşiyormuş gibi görünüyordu.
Bunu da hallettikten sonra başsız sürücü, buz gibi sessizliğin içinde uzun adımlarla kamyonete doğru yürüdü.
Otoparkın çıkışında--
Başsız sürücü görevini tamamladı ve sessizce o yeri terk etti. Oradan geçen biri olup olmadığından yahut geçen olduysa da durumu görmezden gelip gitmiş olabileceğinden emin olamayarak yerde yatan adamların icabına baktı.
Karanlığın içinde siyah bir motosiklet, sahibini karşılıyormuşçasına motorunu hırıldatarak durdu. Motor yoldan gelirken bariz bir şekilde sessizdi ama kontak anahtarı üzerinde olmamasına rağmen kendiliğinden hırıldamaya başlamıştı.
Başsız sürücü onun hırıltısına karşılık sanki sevimli bir atı seviyormuş gibi benzin tankını okşadı. Motosiklet de hoşnut kalmışçasına motorunun hırıltısını susturup başsız sürücüye güvenle binebilmesi için izin vermişe benziyordu.
Farları olmayan siyah motosiklet, sürücüsünü uzaklara götürdü.
Yıldızsız geceye yelken açarak.
Hiçbir ses çıkarmadan, karanlığın içinde yok olurcasına--
0 comments:
Yorum Gönder