2015/07/26

Güncelleme #5 : Akiramenna yo!

Yo minna.
Normalde güncellerimi Çarşamba günleri vermek gibi bir plan yapmıştım tee bu işe başlamadan önce. Her çarşamba akşamı bu sayfayı açtığınızda buram buram çeviri kokan yeni güncellerle karşılaşacak ve "Vay anasını bu baka da hiç aksatmıyor, çevirilerini zamanında veriyor." diyecektiniz belki de. hayır demeyecektiniz

Fakat yanımda "Ööeh ödit yöpmök çök sükücü ömö..." diye yayıp yatan bir yardımcı (evet senden bahsediyorum Yuu.) ve bir tsunami dalgası halinde suratıma vuran Durarara light novel'ı varken zamanında güncel vermek inanın imkansız. Ama bakın! Haftayı aksatmadan güncel verebildim! Pes etmedim!!
 *kendini tokatlar*

Neyse söz verdiğim gibi Durarara!! light novel'ına bu güncelimde yer veriyorum. Hem de bir değil iki bölüm! Doya doya okuyasınız diye. *o-okuyan var mı...bi el kaldırıverin en azından...*
Ve diğer rutin işlerimiz de kaldığı yerden devam ediyor elbette. İyi okumalar diyeyim ve sizi bu haftanın günceliyle baş başa bırakayım. Bir sonraki güncelde görüşmek üzere!





(Online Oku : Batoto - MangaTr)

Durarara!! (Türkçe Light Novel Çevirisi)


Diğer isimler: デュラララ!!
Tür: Aksiyon, Belirsizlik
Yazar: Ryohgo Narita
Çizer: Suzuhito Yasuda
Çıkış Tarihi: 2004 
Cilt: 13

Cilt 1

Bölüm 5 - Şehirde Tipik Bir Gün / Gece (Kısım 3)
Bölüm 6 - Yagiri Eczacılık - Yöneticiler (Kısım 1)
Bölüm 6 - Yagiri Eczacılık - Yöneticiler (Kısım 2)
Bölüm 7 - Yagiri Eczacılık - Astın Astının Astı (Kısım 1)
Bölüm 7 - Yagiri Eczacılık - Astın Astının Astı (Kısım 2)
Bölüm 7 - Yagiri Eczacılık - Astın Astının Astı (Kısım 3)
Bölüm 8 - Çift Kahraman - Sonohara (Kısım 1)
Bölüm 8 - Çift Kahraman - Sonohara (Kısım 2)
Bölüm 8 - Çift Kahraman - Sonohara (Kısım 3)
Bölüm 8 - Çift Kahraman - Sonohara (Kısım 4)
Bölüm 8 - Çift Kahraman - Sonohara (Kısım 5)
Bölüm 9 - Çift Kahraman - Yaralı Kızın Cildi (Kısım 1)
Bölüm 9 - Çift Kahraman - Yaralı Kızın Cildi (Kısım 2)
Bölüm 9 - Çift Kahraman - Yaralı Kızın Cildi (Kısım 3)
Bölüm 9 - Çift Kahraman - Yaralı Kızın Cildi (Kısım 4)
Bölüm 10 - "Dollars" Açılış Sahnesi (Kısım 1)
Bölüm 10 - "Dollars" Açılış Sahnesi (Kısım 2)
Bölüm 10 - "Dollars" Açılış Sahnesi (Kısım 3)
Bölüm 10 - "Dollars" Açılış Sahnesi (Kısım 4)
Bölüm 11 - "Dollars" Kapanış Sahnesi (Kısım 1)
Bölüm 11 - "Dollars" Kapanış Sahnesi (Kısım 2)
Bölüm 11 - "Dollars" Kapanış Sahnesi (Kısım 3)
Epilog - Yüzeyde Günlük Yaşam
Epilog - Derinlerde Günlük Yaşam


Yume Nikki (Türkçe Light Novel Çevirisi)


İsim: Yume Nikki
Tür: Psikolojik, Gerilim, Korku, Macera
Yazar: Akira
Çizer: Arisaka Ako



Kısım 1 - Sen

Kısım 2 - Ben
Bölüm 11 - Seyirci
Bölüm 12 - Jung
Bölüm 13 - Bilinçsiz Olan
Bölüm 14 - Kurbağa
Bölüm 15 - Neon
Bölüm 16 - Uyurgezerlik
Bölüm 17 - Susuz
Bölüm 18 - Yazı Resmi
Bölüm 19 - Ölü Sonbahar
Bölüm 20 - Bana Bakma

Kısım 3 - Rüya Günlüğü
Bölüm 21 - Resimli Hikaye Gösterisi
Bölüm 22 - Kanlı Mektup
Bölüm 23 - Cehennemin Bir Resmi
Bölüm 24 - Dönen Fener
Bölüm 25 - Rüya Yorumu
Bölüm 26 - Öneri Prensibi
Bölüm 27 - Uzay Gemisi
Bölüm 28 - Öl
Bölüm 29 - Yaşa
Bölüm 30 - Senin Rüyanda Değilim

Kirisame ga Furu Mori (The Forest of Drizzling Rain) (Türkçe Manga Çevirisi)


İsim: Kirisame ga Furu Mori, The Forest of Drizzling Rain
Yazar: Manda Makoto
Mangaka: Nazuka Kudan
Tür: Korku, Psikolojik Gerilim, Doğaüstü 

Hoshikuzu KRNKRN'ın ünlü RPG Horror oyununun manga adaptasyonu! 
Üniversite çağına girmiş olan Kanzaki Shiori, ailesini trajik bir kazada kaybedişinin ardından, çocukluğunda bulunduğu fakat hakkında en ufak bir şey hatırlamadığı büyük babasının malikanesini ziyarete, Azakawa Köyü'ne gitmeye karar verir. Ailesinden kalan tek üye olarak sığınabileceği büyük babasının yanına, köyüne döndüğünde ise büyük bir şokla daha karşılaşır. Büyük babası ölmüştür ve malikaneyi köyün arşivi haline getirip başına bir bekçi dikmiştir. İşin garip tarafı vasiyetinde hiçbir şekilde varisinin olmadığını yazmıştır. Bunca zamandır neden köyden uzakta tutulduğunu, neden köyle ilgili hiçbir şey hatırlamadığını ve malikanenin bekçisinin kim olduğunu öğrenmek isteyen Shiori, kendini korkunç fakat bir o kadar da acı verici olayların derinliklerine sürükler.

"Gel buraya, gel buraya, benim tatlı çocuğum...
Haydi, haydi dışarıya çık...
Sözümüzü...gel de sözümüzü tut..."



İndirme Linkleri

Durarara!! Light Novel : Bölüm 1 - Gölge (Kısım 2)

“…?”

Serseri ve liderinin önünde gölge, garip bir şey yapıyordu. Ele geçirdiği şok aleti şimdi güvenli bir şekilde motosikletin koltuğu üzerinde duruyordu.

Belki de aynı anda iki silah birden kullanmak onun için yorucudur? Diye düşündü serseri, gölge sopayı iki eli arasında kavrayana dek—

Gölge sopayı tıpkı bir yemek çubuğuymuş gibi kırıp parçalara ayırdı.

“Ne---?”

Bir anlığına ikisinin de yüzünde şaşkınlık dolu ifadeler oluşmuştu. Bu adamın ne tür bir tuzak kurmaya çalıştığını idrak edememişlerdi. Ne diye sopayı kırmıştı şimdi?!

Gölge oldukça narin yapılıydı ve bu çeşit canavarımsı bir güç sergileyecekmiş gibi görünmüyordu.

Daha önemlisi gölgenin bu çeşit bir silahtan böyle kurtuluşu adamların yüreklerinde bir tedirginliğin büyümesine sebep olmuştu. Hepsi artık bu şeyin daha gerçekçi olduğunu hissediyordu.

Şimdi gölgenin iki eli de boştu. Serseri kendilerine saran, duvara yaslanmış metal sopayı kavradı. Lider de bunu anında görmüş ve bıçağına sarılmıştı.

Alınlarından soğuk terler boşanıyordu. Terin onlara verdiği his, gözleriyle gördükleri şeyin gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışır gibiydi.

“Bizi… bizi korkutmaya çalışıyon değil mi?” dedi lider dikkatsizce, parçalanmış sopaya dik dik bakarken.

Bir damla soğuk ter dudaklarını gıdıkladı, yalayıp yuttu onu yavaşça. Serseri artık etrafına bakmıyordu. Yalnızca ağır ağır soluk alıp verirken elindeki metal sopaya tutunabiliyordu.

Soluklanışı hız kazanmış ve ayaklarının, sırtının ve çenesinin titrediğini fark etmişti. Görünen o ki gölgenin onları korkutma girişimi amacına ulaşmıştı.

Gölge sanki korkmuş ifadelerine daha yakından bakmak istiyormuşçasına bir adım yaklaşmıştı onlara.

“Ellerin hala boş. Çatlaksın sen.”

Ölesiye korkmuş serserinin aksine lider aklı başında görünüyordu. Bıçağı elinde sıkıca tutup kendinden emin adımlarla gölgeye doğru ilerlerken gözlerinde parlak bir alev yanıyordu.

Aralarındaki mesafe üç metre kadardı şimdi. İki adım daha atsalar liderinin bıçağının hizasında olacaklardı.

-Ga-san son anda sözünden caymaz. Tırsıp kaçmaz o.

Genç serseri bu noktada haklıydı. Onu desteklemek adına metal sopasını liderinin arkasında hazırladı.

Lider bir adım daha yaklaştı. Biraz önce içinde hissettiği kin katıksız, korkunç bir öldürme isteğine dönüşmüştü. Çünkü serseri bundan emindi ki lider, içindeki bu öldürme isteğiyle onu bıçaklayacaktı. Bu yüzden ona arka çıkmak için tüm cesaretini toplamıştı. Öldürme adına içinde hiçbir kuşku yoktu. Ayrıca önlerinde duran yalnızca bir gölgeydi. Bu yüzden birini öldürüyor sayılmazlardı.

Serseri, liderleri öldürmek için ilerlerken kazanmak için bir şansları olduğunu düşünmüştü. Elinde tuttuğu metal sopayı güçlülükle sıktığı o anda, kazanma olasılıkları ve tüm o planları tıpkı bir tutam duman gibi silinip gitmişti.

Gölgenin arkasına uzandığını ve siyah vücudunun bir kısmının kabarmaya başladığını gördüler. Kapkara bir duman dalgalanıyordu vücudunda. Sanki duman vücuttan ayrı bir canlıymış gibiydi. Duman sürücünün avuçlarına tıpkı bir yılan gibi kıvrılarak gelip kümelendiğinde, eldivenleri kadar siyaha bürünmüştü.

Siyah duman gökyüzüne oranla daha canlıydı. Tıpkı berrak suya mürekkepli bir fırçanın batırılması gibiydi. Kara dumanın hareketleri yavaşladığında, en az onun kadar karanlık bir objenin oluştuğunu fark ettiler. Orada duran iki tanık bu manzara karşısında oldukları yere mıhlanmışlar ve tamamen sessizliğe bürünmüşlerdi. İki adam, sokak lambalarının ve çok katlı otoparkın floresan ışıkları altında sessizce dururlarken anlamışlardı ki rakipleri bir insan değildi. Kesinlikle bir insan değildi.

Siyah buharı gölgenin vücudundan ayrılırken başka bir siyah duman bulutunun, yalnızca kaskının ışık altında belli olur hale gelecek şekilde kalana dek yavaşça dağılıp vücuduna geri döndüğünü fark ettiler.

Böyle bir durumda ne yapacakların bilememişlerdi. Tabi ki kafaları karışmıştı. Kaçmak artık bir seçenek olamazdı, bu yüzden önceki planlarına geri dönmüşlerdi. Afallamış halde bıçak tutan elini geri çekti ve bir kez daha gölgenin karnını hedef alarak saldırdı-

Fakat bıçak gölgenin bedenine girer girmez liderleri, silahını geri tepen bir tür güç hissetti. Bıçağı elinden bırakmamaya gayret etti. Fakat dengesini kaybetti. Böylelikle gölgeye intikamını alması için açık kapı bırakmıştı.

“?!”

Bıçağı geri iten siyah topluluk, karanlıkta belli belirsiz kendini göstermişti.

Tamamiyle simsiyahtı. En derin karanlıktan da karanlıktı. Etraftaki tüm ışığı emiyor, yaşadığını gösterircesine titreşiyordu. Dalgalanan siyah dumanın içinde kendini açıkça gösteren o “şey”in Japonya’nın en modern şehrinde bir yeri yoktu fakat, motosikletçi kıyafeti giymiş gölge onu kullanabiliyordu ve o da sorunsuz bir şekilde uyum sağlıyordu çevresine.

Gölgenin elinde cisimleşen o şey gecenin karanlığındaki tehditkar kötülüğün ta kendisiydi.

İzleyenler onu direkt “ölüm” ile özdeşleştirmişti.

-Boyu neredeyse gölgenin boyuyla aynı olan o “şey”- dev, keskin bir tırpandı.



♂♀


-- Kanra-san chat odasına girdi. --

《Üzgünüm bağlantım koptu da~ Bugün internet bağlantım pek iyi değil, bu yüzden şimdi yatağa gidiyorum~》

(Oh, iyi geceler öyleyse~)

[Ama hikayenin sonunu getirmedin! Dotachin denen herif de kim…?]

《Bir dahaki sefere söylerim sana~ Ah, ah, sana son bir şey daha söyleyeceğim---》



♂♀


Sonunda serseri böyle bir durumla karşı karşıya kalmıştı.

Çok katlı otoparkta kaçacak hiçbir yeri kalmamıştı.

Lidere ne olduğunu hiçbir zaman bilememişti. O dikkatli serseri çok da cesur değildi. Fakat akla mantığa sığmayan o olaylara tanıklık ettikten sonra böyle şeylere dikkat edemeyecek hale gelmişti artık.

O muazzam tırpanı görene kadar her şey yolundaydı.

İlk başlarda gördüğü her şeyin belki de bir ilüzyon olabileceğini söylemişti kendine. Sonra ne olursa olsun bir şeyleri değiştiremeyeceğinin farkına varmış ve bu konu üzerinde düşünmekten vazgeçmişti.

Boynuna sert bir tekme yedi. Tekmelendiğini gösteren kırılma sesleri duysa bile kemiklerinin o derece kötü kırıldığına dair bir şey hissetmemişti. Hissettiği tek ağrı ve acı boynunda toplanmıştı. Öyle acı vericiydi ki neredeyse bayılacaktı.

Sözde serseriye göre acı yalnızca küçük bir şeydi.

“Lütfen… l-lütfen… lütfen…. Dur… l-lütfen dur…lütfen… d-dur…” diye kekeledi zavallı acınası bir köpek ciddiliğinde.

Sonunda ne çeşit bir olayın içinde olduğunu anlayabilmişti. Rüya görüyormuş gibi hissetse de, ona olanların hiçbirine bir anlam getiremese de hissettiği korku onu bu uyuşukluktan uyandırmaya yetecek kadardı.

Tamamen anlayabilmiş de değildi. Gölgenin tam olarak ne olduğunu (belki bir çeşit tanrı falandı) yahut neden bu şekilde bir belaya bulaştığını tam olarak anlayabilmiş değildi.

Çoğunlukla iş bağlantılı olurdu. Yaptığı işler hep tehlikeliydi ve bu yolda giderken ister istemez düşmanlar edinmişti ama “düşman” dedikleri çoğunlukla aynasızlar ve saldırgan çete üyeleri olurdu. Hatta yasadışı göçmenler ya da evden kaçmış veletler bile.

Aldığı her iş için kendini zihinsel olarak hazırlar ve batırmadığından emin olurdu, ama motosikletçi kıyafeti giymiş bir gölge görmeyi hiç düşünmemişti ve artık ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Aklına gelen en iyi fikir hemen kaçıp gitmekti ama serseri yakalandığından artık bu fikir de işe yaramazdı. Şu an serserinin görebildiği tek seçenek onurlu bir ölüm yahut teslim olmaydı ama rakibinin hareketlerini yeterince iyi tahmin edemediğinden ikisi arasında bir seçim yapması imkansızdı.

Sonunda serseri, içinde bulunduğu umutsuzlukla birlikte "gölge" ile yüzleşmek için seçebileceği en korkakça yolu seçti. Eğer konuşmasaydı, korkusu tarafından yenileceğini düşünmüştü.

"Y-yalnış kişiyim ben... Direnmeyeceğim... lütfen gitmeme izin ver... Lütfen... Üzgünüm, çok üzgünüm!"

Sanki bir yakuza kafasına silah doğrultmuş gibi tüm vücudu korkuyla diken diken olmuştu serserinin. Gölge bir az önce kuzuya dönen o agresif serseriyi izlerken o ise yerinden kımıldamayı bırak, tek bir ses dahi çıkaramamıştı. Tek yaptığı bir şeyler ararcasına etrafına bakınmaktı. Gölge serseriye arkasını dönerek otoparkın içine park edilmiş bir kamyonete doğru ilerledi.

Ikebukuro İstasyonu'nda sıkça görülebilen türden bir kamyonetti bu. Pencereler siyah olduğundan geceleri içerisini görebilmek imkansızdı.

Sanki gölge siyah camların ardında ne olduğunu görebiliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden kamyonete doğru yaklaşmıştı.

Ah? Eh? Bu iyi değil!

Bu "iş" için kullandıkları kamyonetti. Gölge'nin niyetini bilmemesine ve etrafta bir sürü araba olmasına karşın o, açıkça o kamyonete doğru gidiyordu ve serseri artık hedefinin o olduğuna emindi.

Hey! Bekle! Siktir! Şimdi sıçtık işte!

Gölgenin beklenmedik davranışı serseriyi kemiklerine kadar titretmişti. Zaten gölgenin verdiği korkuyla dolup taşmıştı ama şimdi daha farklı bir korku patlak vermişti derinlerde bir yerde...

Eh...eh...ah...ah...bekle! Bekle! Bekle ahhh! Eğer.... eğer o kamyonetin içindekini ortaya çıkarırsan bittik demektir! Bu çok kötü. Siktir, siktir, siktir, siktir--

Ne yapıyordu o? Ne yaptığını sanıyordu?

İki farklı korku serserinin beyninin içinde iç içe geçmişti. Birincisi gördüğü bu gerçekdışı şeyin korkusuydu, diğeri ise önünde açığa çıkacak olan gerçeklerin korkusuydu...

Eğer kamyonun içeriği açığa çıkacak olursa, bundan adım gibi eminim ki polis bulacak ve benim de icabıma bakacaklar! Beni öldürüp cesedimi Fuji Dağı'nın ormanlarına gömecekler!

Bacakları şiddetle titremeye başlamıştı.

Hemen ama hemen bir şeyler düşünmeliyim... ama bu sözde gösterişçi sürücüyü öldürmenin imkanı yok.

Ölümüyle ilgili hastalıklı düşünceler korkusunun üstesinden geldiği için beynini bir çözüm üretmek için çalıştırmaya başladı.

Ve bir süre sonra sonunda aklına bir şey geldi: Kendi üstü açık arabasını otoparka çekebilirdi.

Gölge kamyonetle arasında on metre varken sessizce duraksadı. Arkasında bir araba kapısının hafifçe kapandığını duydu. Kafasını sesin geldiği yöne çevirmişti ki otoparkı güçlü bir motor sesi kapladı.

Gölge döndü ve parlak kırmızı, üstü açık bir arabanın kendisine doğru yaklaştığını gördü. Normalden çok daha hızlı geliyordu, bu yüzden gölge bir sütunun ardına saklanacak fırsatı bulamamıştı.

Gölge tereddüt etti ve arabaya saldırma planından vazgeçti. Aslında mümkün olduğunca arabaya yaklaşıp kenara atlamayı planlamıştı ama serserinin içindeki korkunun verdiği gazla bu kadar hızlı geleceğini tahmin edememişti. Ve bu durum Gölge'ye başka seçenek bırakmamıştı. Serseri direksiyonu sertçe ondan tarafa kıvırdı.

Gürültülü bir çarpışma oldu ve gölge havada bükülerek süzüldü. Ve ağır bir çarpmayla kendini yere vurdu.

"Ahahahaha! Hahaha! Bunu sen istedin! Benimle uğraşma seni piç kurusu!"

Arabanın gölgeye çarpışından sonra üzerinde bıraktığı etki, serseriyi gaza getirmişti. Zevkten dört köşe olurken frenledi ve araba daha durmadan dışarıya fırladı. Metal sopayı kavradı ve düşmanına son darbeyi vurmak üzere ilerledi, fakat-

"?!"

Yerde kıvrılmış olan gölgenin hemen önüne siyah bir cisim düştü.

Garip görüşünden belliydi ki, hiç süphesiz gölgenin taktığı motorcu kaskıydı bu.

Serseriyi en çok korkutan yere düşen bu kask değil, gölgenin şu an içinde bulunduğı fiziksel durumdu.

"Başı...başı..."

Gölgenin bir başı yoktu.

Koptu mu yoksa!? Ama bu imkansız! Birini öldürdüm...ama kendimi korumak için yaptım bunu...

Ama...olamazdı...neden? Bekle...bekle...bu olamazdı...

Arka arkaya gelen olayların garipliği serseri için delirticiydi.

Hiç de fark etmemişti ki.

Başsız bedenden tek bir damla kan bile akmamıştı.



♂♀

Siyah sürücünün--- bir başı yok.


♂♀




Korkmuş serseri başsız varlığa doğru yaklaştı ve aniden başsız gölge yerinden zıpladı.



♂♀

Boynunun üzerinde hiçbir şey yok ama hala hareket edebiliyor.
Pekala millet, iyi geceler~


--Kanra-san chat odasını terk etti--


♂♀




"Bu-bu ne lan?!"

Olabilecek en kötü senaryo serserinin gözlerinin önünden geçse dahi herhangi bir korku hissetmedi. Onun yerine oldukça dumura uğramış gibiydi.

Gizli geçişler? Kostüm? Robotlar?
Süper Tsuburi3? Hologramlar?
Rüya? İlüzyon? Hayal? Hile?

Daha düşünemeden mümkün olabilecek her türlü mantıklı açıklama kaybolup gitmişti.

Serserinin hissettiği şaşkınlık hali ancak arabayla çarptığı kişinin havada uçup şimdi de hiçbir darbe almamış gibi karşısında dikildiği gerçeğiyle açıklanabilirdi.

Siyah duman bir kere daha önceki gibi arkasından dolaşıp sonunda canavarımsı bir tırpana dönüşmüştü.

Katıksız şaşkınlık kaçınılmaz korkuya dönüştü ve serserinin ağzı kendiliğinden açılıp umutsuzluk dolu bir feryat kopardı.

Ve tam ağzı ilk nefesini içeri çektiğinde, boğazına sert bir darbe indi--

Ardından serserinin her zaman gördüğü o dünya etrafını saran karanlıkla birlikte daraldı.



♂♀


ÖM Modu: Hey...Setton-san, sana bir şey sormak istiyorum.

ÖM Modu: Pekala.

ÖM Modu: Nedir o? Diğerlerinin görmesini istemediğin bir şey mi var?

ÖM Modu: Kanra-san hep böyle şeyler yapar mı?

ÖM Modu: Sence de bu tür şeyler yapacak yaşı çoktan geçti değil mi?

ÖM Modu: Aslında o kadar da kötü bir şey değil *güler* ama bu chat odasına sırf Kanra-san davet ettiği için gelmiştim ben.

ÖM Modu: Ben de. Kanra-san bazen çok bencil olsa da yine de oldukça sevilesi biri.

ÖM Modu: Ve bizim bilmediğimiz çok şey biliyor.

ÖM Modu: Ama hangisi gerçek hangisi değil bilmiyoruz. Ah, sana bir şey söylemem gerek.

ÖM Modu: Şehirde cirit atan şu siyah sürücüden bahsediyorduk ya hani?

ÖM Modu: Şey, sanırım o şeyle çok fazla uğraşmasak iyi olacak~

ÖM Modu: Neyse iyi geceler~

--Setton-san chat odasını terk etti. --

ÖM Modu: Eh?

ÖM Modu: Ah olamaz, gitti. Pekala, iyi geceler~

ÖM Modu: Ah neyse.

--Tanaka Taro-san chat odasını terk etti.--


♂♀


Başsız sürücü kaskını yerden alıp dikkatlice donuk derili boynunun üzerine yerleştirdi. Yakasından sızan küçük bir siyah gölge içine çekilip kaskla birleşiyormuş gibi görünüyordu.

Bunu da hallettikten sonra başsız sürücü, buz gibi sessizliğin içinde uzun adımlarla kamyonete doğru yürüdü.

Otoparkın çıkışında--

Başsız sürücü görevini tamamladı ve sessizce o yeri terk etti. Oradan geçen biri olup olmadığından yahut geçen olduysa da durumu görmezden gelip gitmiş olabileceğinden emin olamayarak yerde yatan adamların icabına baktı.

Karanlığın içinde siyah bir motosiklet, sahibini karşılıyormuşçasına motorunu hırıldatarak durdu. Motor yoldan gelirken bariz bir şekilde sessizdi ama kontak anahtarı üzerinde olmamasına rağmen kendiliğinden hırıldamaya başlamıştı.

Başsız sürücü onun hırıltısına karşılık sanki sevimli bir atı seviyormuş gibi benzin tankını okşadı. Motosiklet de hoşnut kalmışçasına motorunun hırıltısını susturup başsız sürücüye güvenle binebilmesi için izin vermişe benziyordu.

Farları olmayan siyah motosiklet, sürücüsünü uzaklara götürdü.

Yıldızsız geceye yelken açarak.

Hiçbir ses çıkarmadan, karanlığın içinde yok olurcasına--

2015/07/25

Durarara!! Light Novel : Bölüm 1 - Gölge (Kısım 1)

Chat Odası (Tatil Günü, Akşam)


《Dediğim gibi, şu an Ikebukuro’daki en güçlü grup Dollars olmalı!》

(Daha önce hiçbir Dollars üyesiyle tanışmamış olmama rağmen onlar hakkında çok şey duydum.)

《Çünkü spot ışığı altında olmaktan hoşlanmıyorlar! Ayrıca internette herkes onları konuşuyor! 》

[Ah anladım… hm… Kanra-san Ikebukuro hakkında çok şey biliyora benziyor.]

《Mm… Çok fazla değil. 》

《Ah… O zaman, o zaman, o zaman siyah sürücü olayını kesin duymuşsundur? 》

[Siyah sürücü?]

(Wow…)

《Shinjuku ve Ikebukuro’da bir sürü kargaşaya yol açtı! Dünkü haberlere bile çıktı! 》



♂♀


☆ Tokyo, Bunkyo civarında bir yer (Gece Yarısı)

“Sen… bir… canavarsın!! AHHHH!”

Genç adam acı bir çığlık attı, elindeki metal sopayı kaldırdı ve kaçtı. Gece yarısı sularıydı ve genç adam delicesine kaçıyordu çok katlı otoparkta. Sağ elinde tuttuğu metal sopayı o kadar sıkı tutuyordu ki sıcaklığı neredeyse vücut sıcaklığıyla aynı olmuştu. Avuçlarından sızan soğuk terden elleri hissizleşmişti.

Kimsecikler yoktu, yalnızca sahiplerini sessizce bekleyen birkaç araba vardı.

Ağır ağır ilerleyen adımlarının, nefes alış verişinin ve hızla artan kalbinin sesi dışında otopark tamamen sessizdi. En ufak bir ses bile kulaklarında çınlıyordu.

İki büyük sütunun arasına doğru yürürken serseri kükredi.

“S-siktir! Siktir siktir! Siktir! Ben… ben… ben… öldürüleceğim ulan! Sikeyim!”

Gözlerinde tutuşan nefrete rağmen ağzından dökülen kelimeler korku doluydu.

O ana kadar serserinin boynundaki dövme, düşmanlarına karşı bir tehdit ve korkunun değişmez bir kaynağı olmuştu. Ama bugün, boynundaki o dövme kendi korkusunun tanınmaz bir haline dönüşmüştü. O anda hevesle yaptırdığı çivit mavisi dövme, sivri siyah botların belirgin etkisiyle işaretlenmişti.


♂♀


《Aslında bu uzun süredir dolaşan bir dedikodu. Şimdi çoğu telefonun kamera özelliği olduğundan herkes siyah sürücünün fotoğrafını çekmeye çalışıyor, bu sıralar çok popüler!! 》

(Evet, sanırım biliyorum. Ama gerçekten bir şehir efsanesi ya da tuhaf, egzotik bir şey değil, değil mi? Sanırım bu sadece Bosozoku*… Ama son zamanlarda yarış yapmak için pek toplanmıyorlar…) 
*Bosozoku: Japonya’daki motosiklet çeteleri.

《Ama hiç ön farlarının olmayışı gerçeği işi yeterince garip kılıyor!》

《Eğer bir insansa, bu…》


[Seni anlamadım.]

《Ah şey… Açıkça söyleyecek olursam, büyük ihtimalle bir canavar o!》



♂♀


Botlar etle buluştuğunda hoş bir çatırtı çıktı. Genç adam havada iki büklüm süzülüp çarpık bir kavis çizerek çakıldı.

Vücudu yere çarptığında sarsılmış olmasına rağmen karın kasları panikle kıvranıyordu. Hava aşırı derecede soğuktu ve bedeni uyuşmuştu. Betonun soğukluğunu zorlukla hissedebiliyordu. Genç adam sanki bir çeşit kabustan körü körüne kaçıyormuş gibiydi. İçindeki korkunun kaynağı ayaklarındaymışçasına doğrulup ayağa kalktı.

Gördüğü şey bir gölgeye benziyordu—doğrusu yapılabilecek tek tanım buydu. Kesinlikle bir “gölge”ye benziyordu.

Gölge, üzerinde saçma sapan amblemler olmayan, siyah ve vücudunu saran bir sürücü elbisesi giymişti. O kadar karanlıktı ki simsiyah başlıyor ve değişip mürekkep rengine dönüşüyordu. Eğer otoparktaki floresan lambalarının ışığı olmasaydı, belki de orada birinin olduğunu fark etmeyecekti bile.

Ama gölgenin en korkunç tarafı boynunun üzerinde kendine has bir kask giymiş olmasıydı. Üzerindeki simsiyah kıyafetle birlikte kaskın şekli ve üzerindeki desenler sanatçılığın soyutluğu içinde birleşiyordu. Birbirleriyle o kadar uyumluydular ki kesinlikle çatışmıyorlardı.

Kaskın güneşliği de lüks arabaların renklendirilmiş camları kadar siyahtı. Ancak ve ancak titreşen floresan ışıklarının yansıması görülebiliyordu ve kaskın içinde hiçbir hareket yoktu.

“…”

Gölge sessizlikten başka bir şey yaymıyordu ve uzaktan da yaşayan bir şeye benzemiyordu. Genç adam gölge yaratığı bakışlarında korku ve iğrenmeyle inceledi.

“Ben… be-be-be-ben… bir Terminatörü gücendirdiğimi hatırlamıyorum!”

Kulağa şaka gibi geliyordu fakat genç adam hiç ezik şakalar yapacak durumda değildi.

“K-konuş! Konuş! Kimsin sen? Nesin sen!?”

Genç adama göre böylesi garip bir gölgenin var oluşu tamamen hayal ürünüydü. O yapması gerekeni yapmıştı tıpkı her zaman otoparkın en alt katında yaptığı gibi.

Sözde birkaç ayak işi yapıp gidecekti. Bu iş bir müşteriye birkaç “mal“ teslim etmekti. Daha sonra biraz daha fazla “mal” verecekti. Böyle olması gerekiyordu ve o da her zaman ne yapıyorsa onu yapmıştı. Nerede yanlış yapmıştı acaba? Bu… canavarın dikkatini çekecek ne yapmış olabilirdi ki—

Genç adam ve onun “iş arkadaşları” sadece normal bir gün olsun istemişlerdi ama bugün her zamanki rutinleri tek bir uyarı dahi almaksızın bölünmüştü.

İş arkadaşlarından biri geç kaldığı için otoparkın girişinde beklerlerken birden bire o gölge belirmişti. Bir motosiklet sessizce giriş kapısından geçip onlardan on metre kadar uzakta durdu.

Genç adam ve iş arkadaşları ”o” geçerken bir gariplik sezmişlerdi.

İlk olarak, motosiklet geçerken en ufak bir ses bile çıkarmamıştı. Belki lastikleri asfalta sürterken ince bir ses çıkarmış olabilirdi fakat önemli olan motorunun tamamen sessiz oluşuydu. Elbette sürücü motoru durdurup yalnızca kendi hızıyla girişten geçmiş de olabilirdi ama öyle olsa bile en azından motoru durdururken ses çıkması kaçınılmazdı. Ancak kimse en ufak bir ses dahi duymamıştı.

Garip olan şuydu ki, motosiklet de sürücüsü de tamamiyle siyahtı. Motor kutusu, vites şaftı, hatta lastiklerin jantları bile komple siyahtı. Farları yoktu ve plakasının olduğu yerde yalnızca metalden siyah bir tabela vardı. Herkes aslında o gölgenin bir motosiklet olduğunu fark edebilirdi. Çünkü ay ışığı ve sokak lambalarıyla hafifçe aydınlanıyordu.

Bundan çok daha tuhaf olan şeyse sürücünün elinde tuttuğu büyük şeydi. Boyutu neredeyse sürücününki kadardı ve aşağıya doğru daralan kısmından mat bir sıvı damlıyordu asfalta.

“Koji…?”

Genç adamın iş arkadaşlarından biri elinde tuttuğu o yırtık pırtık şeyin ne olduğunu anlayabilmişti. Hala motosikletinin üzerinde duran sürücü, elini gevşetmiş ve tuttuğu şeyi—hayır “adamı” asfalta fırlatmıştı.

O bunca zaman bekledikleri, geç kalan “iş arkadaşları”ydı. Acımasızca dövülmüşçesine şişmişti yüzü. Burnundan ve ağzından kanlar damlıyordu.

“Olamaz…”

“Kim lan bu herif?”

Herkesin içinde garip bir his oluşmuştu fakat kimse korkmamıştı. Arkadaşlarını dövülmüş halde gördükleri için sinirlenmemişlerdi bile. Belki de bu grup “iş arkadaşları” çizgisinden öteye geçemediklerindendi.

“Ne istiyon lan? Ne istiyon? Ne halt istiyosun bizden?”

İçlerinden biri – ki kalabalığın en aptalı gibi görünüyordu -, kapüşonlu bir adam birkaç adım öne çıktı. Onun gibi beş kişi daha vardı. Bu yüzden avantajlıydı ve bu genç adamı kibirlendiriyordu. Motosikletlinin yanına gittiği an oklar tersine dönmüştü. Şimdi yüz yüzeydiler ve motosikletin üzerinde duran şeyin tam olarak ne olduğunu anlayabilen bir o vardı.

“…”

Çatırt.

Uğursuz, yıkıcı bir ses yankılandı. Tamamen tüyler ürperticiydi. Çıkan ses herkesi uğursuzluğa düşürmekten başka bir şey yapmamıştı. O ses milletin içindeki sirenleri ateşledi. Sirenler yankılanıyordu. “Tehlike, tehlike…”

O sırada kapüşonlu adam birden yere düşüverdi yüzünü asfalta sürterek.

“N-ne----?”

Diğerleri de alarma geçmişlerdi. İşteyken her zaman yaptıkları gibi etraflarını incelemeye başlamışlardı. Düşmanın motosikletliden başkası olmadığını fark ettikleri anda o “gölge” yavaşça botlarını motosikletten indirip yere basmıştı.

Hareketlerini dikkatle izliyorlardı. Daha önceden kaldırmış olduğu ayağını yeniden yere basıyordu fakat adamlardan daha itaatkar olanları tamamen başka bir şeyi inceliyorlardı.

Motosikletlinin botunun altındaki şeye bakıyorlardı: gelen kapüşonlu adamın gözlüklerine.

Şimdi her şeyi daha iyi anlıyorlardı.

--Gölge motosikletin üzerindeyken bacağını savurmuş ve tek hamlede kapüşonlu adamı yere sermişti.

Eğer adamın yüzünü görmüş olsalardı burnunun kırılmış olduğunu anlarlardı. Gölge atacağı tekmenin uzaklığını hesaplamış ve böylece adam ileriye uçmamıştı. O sırada da botunun tabanındaki çentiği kullanmış ve burnuna asılıp yamultmuştu.

İzleyenlerin bunu kavraması imkansızdı. Yarısı bunu garip bulmuştu. Bu şekilde tekmelenen bir insan nasıl olurdu da öylece yere düşebilirdi? Bir kez daha düşünmeksizin topluluğun diğer bir yarısı bellerine astıkları sersemletici aletleri ve copları çıkardılar hemen.

“Ne… ne oldu öyle lan? Eh…ah? Ama… nasıl yaralandı…?”

Birkaçı bu konu üzerinde tartışırken adamlardan ikisi öfkeyle kükrediler ve motosiklete yöneldiler.

“Ah, hey…”

Gençler ne söyleyeceklerini düşünürlerken gölgenin sessizce motosikletinden sıyrıldığını gördüler. Ayağının altında parçalanan camın çıtırtılarını duyabiliyorlardı. Gölge tamamen ifadesizdi ve yalnızca sessiz adımlarla onlara yaklaşıyordu. Gölge silüetinde zariflikle hareket ediyordu.

Olan olaylar genç serserinin hafızasına derince işlenmişti ve o an sanki saniyeler yavaş çekimde ilerliyormuş gibi hissettirmişti. Belki de içinde bulundukları durum kavraması güç olduğu ya da saniyeler geçtikçe içindeki tehlike hissi giderek arttığı içindi.

Adamlardan biri elindeki şok cihazını gölgenin vücuduna tuttu.

-Ama elektrik deriden işler miydi?

Bu soru aklına dank ettiği sırada gölgenin vücudunun şiddetle sarsıldığını gördü. Anlaşılan o ki işliyordu. Problem çözülmüştü. Adam rahatlayıp iç geçirdi ve iki kere daha elektrik verdi. Ama hemen o sırada serserinin göğsü bir kez daha endişeyle gerilmişti.

Gölge şiddetle titriyordu fakat elini uzatıp sopayla zırhlanmış adamlardan birini yakalamıştı.

“ARGH!!”

Titreyen gölgenin aksine sopayı tutan çocuk geriye doğru şiddetle sallanıyordu ve dayanamayıp yere yığın halinde yuvarlanmıştı.

“Seni piç…”

Şok aletli adam o an gölgenin ona doğru yaklaştığını fark etti ve silahını sakladı. Durum değişmemişti ve gölge elini adamın boynuna kenetlemişti.

Tüm gücüyle çabalamasına rağmen gölge, amansız kavrayışını bir an olsun hafifletmemişti. Adam gölgenin boynuna sıkı bir darbe indirmiş olmasına rağmen kaskından yalnızca karanlık ve sessizlik yayılmıştı.

“Eh…ah…”

Şok aletli adam gözleri yuvalarından fırlayasıya dek, yalnızca gözlerinin beyazları gözükene dek boğazlanmıştı. Tıpkı sopalı adamın düştüğü gibi yere yapıştı.

-İyi değil.

Neler olduğunu bilmemesine rağmen bu olanların iyi bir şey olmadığını biliyordu. Bir milim dahi hareket etmedi. Koji de dahil altı kişiden dördünün çoktan işi bitmişti. Dehşet, serserinin göğsünü sarmıştı fakat korktuğundan değil, neler olacağı hakkında bir fikri olmamasındandı.

“Bu herif biraz yumruk dövüşü biliyor sanki…”

Serseri ölesiye korkuyordu. Ama sağındaki arkadaşı ondan daha sakindi. Aklındaki tahminleri fısıldadı ona.

“Ga-san.”

Cevap olarak serseri onun adını söyleme ihtiyacı duymuştu. Ga-san denen serseri grubun lideri olarak tanınıyordu. Bunca zaman boyunca gölgenin hareketlerini sessizce izlemişti. Gözlerinde şiddetli korkudan tek bir iz olmamasına rağmen tamamen sakinleşemediği söylenebilirdi.

Ga-san ceketinin cebinden genişçe bir bıçak çıkardı.

“Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum… Ama sana bunu saplarsam ölürsün.” Dedi tehditle karışık elindeki bıçakla sendeleyerek gölgeye yaklaşırken.

Bıçağı elinde çevirdi. Meyve bıçağı ya da bir kamadan daha büyüktü fakat mangalardaki o bıçaklar kadar da büyük değildi. Kabzası eline cuk oturuyordu ve en az kabzası kadar büyük olan bıçağı buz gibi parıldıyordu.

“Az önce ne yaptığın umurumda değil ama bunu çıplak elle savuşturabileceğini hiç sanmıyorum..ha? Ha?”

Gölgenin hareketleri adamın kışkırtmalarını aniden yarıda kesmişti.

Gölge yavaşça eğilmiş ve adamın arkasından iki şey kapmıştı: iki serserinin önceden kullandığı sopa ve şok aleti.

“…”

Sağ elinde şok aletini tutuyordu. Sol elinde ise sopa vardı. Nito-ryuu’nun* garip bir türü gibiydi. 
*Nito-ryuu: İki elde iki kılıç bulundurulabilen bir dövüş sanatı.

Önceden ürkütücü bir sessizlikte olan otopark şimdi tamamen sessizliğe bürünmüştü.

“Eh… garip…. Bu olamaz! Yumruk dövüşü yapmayacak mısın?” diye sordu lider sessizliği bozarak. Sanki gölgeye değil de kendi kendine soru soruyormuş gibiydi.

Sorusu kulağa şaka gibi gelse de ses tonunda kalın bir korku vardı. Keşke bu adama en başından hep birlikte saldırmış olsalardı! Şimdi görünen oydu ki başka seçenek yoktu ve geri çekilirse daha da kötü olacaktı.

Adamın arkasında duran serseri olduğu yere köklenmişti. Eğer rakipleri bir çete üyesi ya da polis olsaydı hiç düşünmeden yardıma koşardı. Hayır, hepsi birden yardıma koşarlardı.

Ama şu an, karşılarındaki o “şey” oldukça garipti. Artık eskisi gibi hareket edemiyorlardı. Önlerinde duran sadece motosikletçi kıyafeti giymiş biriydi ama gölgenin yaydığı o korkunç aura onları huzursuz ediyordu, sanki varlığı başka bir dünyaya akıp gidiyormuşçasına.

Arkasındaki serserinin duyduğu huzursuzluğu fark ettiğinden midir bilinmez, Ga-san dişlerini sıktı ve bağırdı.
“Seni orospu çocuğu! Ben elimde bir bıçak tutuyorum, sense korkakça sinmişsin oraya! Seni küçük sürtük!”

Durumun ne kadar adil olmadığından şikayet ederken gölge sessizce birkaç adım attı ve liderle yüzleşti.

Ve sonra serseri “o” şeyin içinde elle tutulabilir bir yaratığın olduğunu gözleriyle gördü.


♂♀


《Siyah sürücü insan değil.》

[Ne peki?]

(Aptalın teki sadece.)

《Dotachin onun bir ölüm meleği olduğunu söylüyor.》

[Dotachin?]

《Bir keresinde görmüştüm aslında… siyah sürücüyü birini kovalarken.》

[Dotachin kim?]

(Polisi aradın mı?)

《Nasıl söylesem… O şeyin kendisine bağlı olduğunu görünce insan olamayacağını anladım.》

[… Hey görmezden gelme beni! Dotachin kim?!]

《İlk başlarda emin değildim ama sonra o şeyin vücudunun içinden çıktığını fark ettim---》

[…]

[?]

(Sanırım bağlantısı koptu.)

[Ha? Ama iki hikayenin de tam ortasındaydı! Vücudundan çıkan şey neymiş?]

[Ve Dotachin kim??]



♂♀

2015/07/20

Duyuru : Durarara Light Novel


Herkese iyi akşamlar!

Bildiğiniz üzere Durarara!! Türkçe Light Novel projesi, sizin de attığınız mesajlarla uzun zamandan sonra yeniden aktif olma planları içindeydi. Fakat yakın zamanda Durarara, Yen Press tarafından lisanslanmış, sanal ortamdaki tüm İngilizce kaynaklar silinmiş ve light novel çeviri grupları tarafından projeler iptal edilmiş.

Japonca değil de ancak İngilizceden çeviri yapabilen bir çevirmen olarak ben de bulabildiğim kadarını (yalnızca ilk cilt ve belki son çıkan ciltler...) çevirip önümüzdeki haftadan itibaren burada paylaşıp projeyi şimdilik askıya alacağım.

Son olarak Türkçe çevirisini bulamadığınız ve çevrilmesini istediğiniz light novel, manga, drama cd tarzı isteklerinizi aşağıdaki yorum kısmında ya da mail aracılığıyla belirtebilirsiniz.

Light novel güncellememizde görüşmek üzere!

Yume Nikki Bölüm 4 : Düz Bir Yol

Aynı şekilde yürümeye devam ediyorsun.
Yağmurun altındayken bir kış günü, ailesi tarafından okuldan alınmış bir çocuk gibisin, ikisinin de elinden tutmuş, kaldırımda neşeyle sekiyorsun.

Belki de yağmur senin için çirkin bir şey değildir.

Fakat yanında yürüyen ailen değil, hiç kimse. Tamamen yalnız başına bu boş karanlıkta yürümeye devam ediyorsun, devamlı yağan yağmuru bir kenara itmek istercesine.

Yağmurla beslenerek büyüyen birikintilerde tartışan çift neredeyse dağılmış. Fakat şekillerini kaybedip çamurla karışmış olsalar bile kavga edip birbirlerinden nefret etmeye devam ediyorlar. Önemli değil gerçi, şemsiyene çarpan damlaların çıkardığı sesler seni koruyor. Çiftin kavgasını daha en başında duymamıştın zaten. Düşen yağmurun sesi dışında etraf aşırı sessiz.

Bir merdivene denk gelene dek yavaşça yürümeye devam ediyorsun.
Merdivenin aşırı dar ve uzun başı garip bir şekilde yerden yükselmiş. Oradan merdiven aşağıya doğru iniyor ve bilmediğin bir yere bağlanıyor. Amaçsız gezintinden sıkılıp, muhtemelen bir şeyler bulma umuduyla doğruca aşağıya iniyorsun.

Şemsiyeyi kapatmış olsan dahi yağmurun arkanda çiselmeye devam ettiğini duyabiliyorsun. Görünmeyen bir güç tarafından çekiliyormuşçasına merdivenlerden aşağıya inmeye devam ediyorsun.

Islak örgülerindeki suyu sıkıp, ıslanıp kayganlaşmış merdivenlerdeki inişine devam ediyorsun. Karanlık ve hiçbir şey göremiyorsun. Merdivenlerin sonunda seni neyin beklediğini bilmiyorsun.

Aşağıya iniyorsun, iniyorsun, ve iniyorsun. Uzaklarda küçük bir ışık görür gibi oluyorsun. Ona doğru gittikçe ışık büyüyor, büyüyor, sen çıkışa ulaşana dek.

Seni bir orman karşılıyor, öyle sık ki ağaçlardan oluşmuş bir denizi anımsatıyor
Merdivenlerden aşağıya inerek gelmiş olsan da apaçık dışarıdasın. Çok anlamsız fakat olayın garipliğinden etkilenmişe benzemiyorsun. Merakla etrafına göz atıyorsun.

Sonsuz yeşil, ardında yatan şeyi saklamak istercesine etrafını sarmış. Ağaçlar görüşünü engelliyor. Cansız görünüyorlar. Örülmüş ağaçların arasında açık bir yol yokmuş gibi görünüyor, fakat aniden acayip derecede göze batan bir şey görüp elindeki şemsiyeyi düşürüyorsun.

Önünde bir içecek otomatı duruyor.

Işığa çekilen bir böcek gibi ona yaklaşıyorsun. Yeni gibi görünüyor ve onun dışında oldukça dünyevi bir içecek otomatı bu. İçine çay, kahve ve meyve suları sıralanmış fakat onun dışında göze çarpan herhangi bir şey yok. Yüzünü cama yapıştırıp şeker dükkanındaki bir çocuk gibi daha iyi görmeye çalışıyorsun.

Birkaç bozukluk için ceplerini arıyorsun fakat kıyafetinin ipliklerinden başka bir şey bulamayınca umutsuz bir iç geçirişle kafanı sallıyorsun.

Bunun, bir oyunun kahramanının susuzluğunu gidermek ve kendini yenilemek için aldığı bir iksirle eşdeğer olabileceğini düşünüyorsun. Fakat seni böyle bir seçeneğin olmadığından ancak elini kurumuş boğazına götürüp yutkunarak gırtlağını ıslatabileceğini umuyorsun.

Üzücü de olsa pes etmekten başka şansın olmadığı için makineden uzaklaşıyorsun. Ayağının altındaki zemin sert ve dengesiz. Ama nasılsa sen yürüdüğün takdirde sorun çıkarmıyor.

Ağaçların arasındaki her bir köşeyi ve çatlağı araştırdıktan sonra küçük bedeninin geçebileceği büyüklükte bir yer görüyorsun. Diğer tarafa geçebilmeyi başardığında önünde bir yol beliriyor.

Düz görünmeyen asfalt bir yol. Çatlaklar ve aralarından fırlayan otlar var. Tek bir arabanın geçmediği bu yol, dev bir canavarın çürümekte olan cesedini andırıyor.

Asfalt yola adım atıp etrafı inceliyorsun.

İki yanı ağaçlarla çevrili, sonsuz gibi görünen düz bir yol. Nereye gittiğini yahut nereden başladığını söyleyebilmenin imkanı yok. Ama yoldan aşağıya doğru gitmenin olması gereken olduğunu düşündüğünden öyle yapıyorsun.

Attığın adımlar asfalt yolda yankı yapıyor.

Yol uzun ve sonu görünmüyor, tıpkı üzerinden araba geçmeyen bir otoban gibi.
Üzerinde yürümek hiç kolay değil.

Yürüyorsun da yürüyorsun. Asfalt yol hiç değişmeden sonsuz bir şekilde ayağının altında uzanıyor. Ve yürümekten yoruluyorsun. Bu şekilde hiçbir yere varamayacağını fark ediyorsun. Bu otoban kapalı bir boşluk.

Ve sonra fark ediyorsun--

Göz ucuyla yolun kenarında garip bir şey görüyorsun.
Orada süzülürcesine durup hiç dikkat çekmiyor ve etrafa kolayca uyum sağlıyor. İlk bakışta onu görmemene şaşmamalı. Ayrıca, o şey ne kadar süredir orada dikiliyordu acaba?

Yolun kenarlarındaki beyaz çizgiler bakıldığında hipnotize edecekmiş gibi duruyorlar. Bunun, sürücülerin yoldayken uyumasına neden olduğunu söylenir.Ve aynı şekilde gözlerini yere odaklayarak uzun süre yürüdüğünden sen de bilinçliliğini kaybetmişsin.

Fakat şimdi o şeyi fark ettiğinden artık görmezden gelemiyorsun.
Bir şeyler içini tedirginlikle dolduruyor. Neresinden bakarsan bak, o şeyi ne olduğuna anlam veremiyorsun. Kafa karıştırıcı bir yaratık bu. İlk başta insa gibi göründüğünü düşündün ama bu izlenimin yalnızca bir anlık sürdü. Neredeyse senin kadar uzun ve vücudunu yağmurlukla sarmış gibi duruyor. İhtimal her ne kadar düşük olsa da, birileriyle tanışma umuduyla ne olduğunu çıkartmaya yetecek kadar yakınına yaklaşıyorsun.

Bu bir insan değil. Her ne ise bir deniz anasına benziyor.
İnsan boyutunda bir deniz anası.

Plastik poşet misali yarı şeffaf derisinin ardından neredeyse insan boyutuna yakın bedeninin içinde, organlarının içinden akan kanı açıkça görebiliyorsun. Bu seni neredeyse hasta ediyor. Kalın bağırsak, ince bağırsak ve diğer tüm organlar kanın içinde süzülerek önünde sallanıyorlar. Ve o şey, yapabiliyor olsa dahi senin varlığından bihaber öylece dikiliyor.

Korkarak ve mide bulantısıyla oradan uzaklaşıyor ve dönüp geldiğin yerden geri koşmaya başlıyorsun.

Yol, önünde sonsuzmuş gibi uzanıyor. Uzaklarda bir yerlerde bir cenaze merasimi içinmiş gibi bir sil çalıyor. Sanki sonunun yol kenarında duran o ceset gibi olacağını işaret ediyormuşçasına.
Yalnızca bir kez çalıyor. Acıyarak.

Ve yine koşuyorsun, ellerinle kulaklarını kapatarak.

2015/07/18

Güncelleme #4,5 : Ring a ding dong?

Merhabaa! Aslında cıvıl cıvıl, bıcır bıcır, bol keseden bir güncellemeyle gelecektik. Fakat 99 level bir ejderha lordu gelip onu yedi ve çevirmenleri de üşengeçlikle lanetledi. Bu yüzden bu buçuklu güncellemede biraz eski biraz yeni Gintama yolculuğu yapalım ve eğlenelim dedik. Uzun zamandır da yapmadığımız bir şeydi şarkı sözü çevirisi. Fazla uzatmadan buyurun buradan~

Kaela Kimura - Ring a Ding Dong
DOES - Bakuchi Dancer
SPYAIR - Samurai Heart
serial TV drama - Tougenkyou Alien

serial TV drama - Tougenkyou Alien



Romaji

Sun da hitomi ga yobi sama su
Wasure kaketeta seigikan, seigikan
Sui mo amai mo shaburi tsukusu
Kyou no theme wa kanzenchouaku sa

Sanbunteki na kuchiburi de
Yatara usobuku alien, alien
Norai kurari to tsumibukaki
Tougenkyou ni guddo bai shitan naraba

Risou ni
Chuujitsu na
Kibou wa
Mada sutete wa ikenai sa

Shisou game wa tsuzuiteku
Sousou bokuramo yuzure nai
Shinken shoubu ni yamitsuki de
Moudoushitatte yamerarena iyaiya

Unmei ron nante
Zenzen kankei nai
Isshou kenmei
Da da da

Sing the fight song, la la la
Sing the fight song
I just wanna listen to you singing out
Na na na na na na...

Nandemo ari no yo no naka de
Togi suma sunoha shinbigan, shinbigan
Honne tate mae yaki tsukusu
Kanjita mama ni kanzenchouaku sa

Kougan muchi na sutairu de
Ima de habikoru alien, alien
Katsute yumemi ta utsuku shiki
Tougenkyou wo get back shitain naraba

Risou ni
Chuujitsu na
Kibou wa
Mada sutete wa ikenai sa

Shisou game no yuku sue wa
Sousou boku ni mo wakaranai
Shinken shoubu no akatsuki ea
Moudoushitatte katsu shikana iyaiya

Shisou game wa tsuzuiteku
Sousou bokura mo yuzurenai
Shinken shoubu ni yamitsuki de
Moudoushitatte yamerarena iyaiya

Unmei ron nante
Zenzen kankei nai
Isshou kenmei
Da da da

Unmei ron nante
Zenzen kankei nai
Isshou kenmei
Da da da


Türkçe

Ölü gözlerim uyandı
Unuttuğum adalet duygusuyla, adalet duygusuyla
Ekşi ya da tatlı, hepsini yutacağım
Bugünün konusu iyiyi ödüllendir, kötüyü cezalandır

Sıradan birinin ağzıyla
Rastgele bağır "Uzaylı! Uzaylı!"
Kaçamak ve günahkar
Eğer Shangri-La'ya veda ettiysen

Henüz etme
Ooh, standartlarına sadık o umudunu fırlat gitsin

Tahterevalli oyunu devam ediyor
Evet, evet, pes etmeyeceğiz
Dövüşmenin bağımlısı olmuşuz
Sadece ne yapacağımı bilmiyorum, şimdi bırakama-ma-mam.

Alın yazısı
umrumda bile değil.
Her şeyinle bağır "Da! Da! Da!"

Savaş şarkısını söyle, la la la, savaş şarkısını söyle
Sadece senin söyleyişini duymak istiyorum
Na- na na na na-

Her şeyin gittiği bir dünyada
Bileyeceğin her şey, estetik anlayışı, estetik anlayışı
Yüzündeki gerçek niyetin ve işin maskeleri yanıp kül oluyor
Ve nasıl istersen, iyiyi ödüllendir, kötüyü cezalandır

Utanmadan
Konuşup duruyorlar, şu uzaylılardan, uzaylılardan
Ve bu arada rüyalarında gördüğün
şu güzel Shangri-La'ya dönmek istiyorsan

Henüz yapma
Ooh, standartlarına sadık o umudunu fırlat gitsin

Tahterevalli oyununun sonucu
Evet, evet, biz bile bilmiyoruz
Savaşın şafağı yaklaşıyor
Sadece ne yapacağımı bilmiyorum, kazanmaktan başka şansım yok-yok-yok.

Tahterevalli oyunu devam ediyor
Evet, evet, pes etmeyeceğiz
Dövüşmenin bağımlısı olmuşuz
Sadece ne yapacağımı bilmiyorum, şimdi bırakama-ma-mam.

Alın yazısı
umrumda bile değil.
Her şeyinle bağır "Da! Da! Da!"

Alın yazısı
umrumda bile değil.
Her şeyinle bağır "Da! Da! Da!"

SPYAIR - Samurai Heart (Some Like It Hot)



Romaji
Dokka uwanosora de sappari kiitenai’n darou?
Wazato kobosu SAIN minogasu kimi
Hora itsu datte onaji de wakari atteru? …tonda kanchigai da yo
Koko ni iru boku ni kitsukenai’n darou

Hitogomi ni magirete hitori
Munashikutte miageru sora
Todokanai kaiwa KYACCHIBOORU
Kodoku wa mashiteku

Hey!! Hey!! Kotaete dareka imase’n ka?
Zutto sagashite mo kotaenai ya
Hey!! Hey!! Boku dake ga boku wo tsukuru kara
Naita tte, waratte niku’n da tte aishite ikite yukou
Hey! Hey! SAMURAI HAATO (some like it hot)

Nopperi to shita Day by Day mattaku kyou mo onaji darou?
Tokekomenai hito ni narenai machi
Ah hitonami ni tachidomari furikaeri tashikameta ashiato
Mae yori honno sukoshi wa aruketeru kamo

Surechigatta machi no GARASU ni
Sabishige ni utsutta jibun
Mukatsuku’n da sonna jibun mo
Mukanshin na sekai mo

Hey!! Hey!! Kotaete dareka imase’n ka?
Zutto sagashite mo kotaenai ya
Hey!! Hey!! Boku dake ga boku wo tsukuru nara
« Dou datte ii » nante omowanaide hontou no koe wo…

Hey!! Hey!! Hitori ja ikirenai daro?
HAATO sutete made tokekomenai
Hey!! Hey!! Akirameru riyuu wa iranai
Kimi datte funbatte kono machi de ikite iku’n da

Hey!! Hey!! Kotaete dareka imase’n ka?
Zutto sagashite mo kotaenai kara
Hey!! Hey!! Boku dake ga boku wo tsukuru’n da
Naita tte, waratte niku’n da tte aishite ikite yukou
Hey!! Hey!! SAMURAI HAATO (some like it hot)

Naita tte, waratte niku’n da tte aishite ikite yukou
Hey!! Hey!! SAMURAI HAATO (some like it hot)



Türkçe
Gökyüzünün üstünde bir yerde, bizi hiç dinlemiyorsun değil mi?
Sana gelen işareti bilerek görmezden geliyorsun
Bak biz hep birbirimizi anlıyoruz, ne kadar büyük bir yanlış anlaşılma
Tam burada durduğumu fark etmedin bile değil mi?

Tek başıma kalabalığın içinde amaçsızca gökyüzüne bakıyorum
Ulaşmayacak olan top yakalamaca tarzı bu konuşma oyunuyla
Yalnızlığım büyüyor

Hey! Hey! Cevap verin bana. Kimse var mı orada?
Ne kadar ararsam arayayım hiç cevap yok
Hey! Hey! Kendi kendimi hazırlayacağım için
Ağlasam da, gülsem de, nefret etsem de, hayatımı tutkuyla yaşayacağım
Hey! Hey! Samuray Kalbi (Bazıları Sıcak Sever)

Hayatımı ifadesizce yaşadım, günden güne, ve bugün de farklı değil, değil mi?
Burası uyum sağlayamadığım bir şehir.
Ah, insan kalabalığının içinde duruyorum, tekrar eden o ayak seslerinden emin oluyorum
Ve sonra belki öncekinden biraz daha fazla yürüyebilirim diyorum

İçinden geçtiğim şehrin camına
Yalnız benliğim yansıyor
Tedirginliğimle birlikte
Ve kayıtsız bir dünyayla

Hey! Hey! Cevap verin bana. Kimse var mı orada?
Ne kadar ararsam arayayım hiç cevap yok.
Hey! Hey! Kendi kendimi hazırlayacaksam eğer
İçindeki doğru ses "Her neyse" diye düşünmeyecek o zaman

Hey! Hey! Yalnız yaşayamazsın değil mi?
Kalbini atsan dahi asla uyum sağlayamazsın
Hey! Hey! Pes etmek için bir nedene ihtiyacın yok
Çünkü sen bile dimdik durarak bu şehirde yaşayabiliyorsun.

Hey! Hey! Cevap verin bana. Kimse var mı orada?
Ne kadar ararsam arayayım hiç cevap yok
Hey! Hey! Kendi kendimi hazırlayacağım için
Ağlasam da, gülsem de, nefret etsem de, hayatımı tutkuyla yaşayacağım
Hey! Hey! Samuray Kalbi (Bazıları Sıcak Sever)

Ağlasam da, gülsem de, nefret etsem de, hayatımı tutkuyla yaşayacağım
Hey! Hey! Samuray Kalbi (Bazıları Sıcak Sever)

DOES - Bakuchi Dancer



Romaji

Kensou to ranbu no aida ni koufun suru kuruo shisade
Kai ta ase ga ochiru
Iya ja nai sou yuu no wa
Hontou sa

Souzou suru yori genshou wo honemi no zui ni saseyo
Chishio ga sabiru mae ni

Harukaze ni migakare te
Moesakaru usura beni
Shoudou no kage ni yarare ta
Bakuchi dancer (odorou yo)

Fuuzen tomoshibi wo kesu tabi shizen to Yodare ga eda shideru
PARANOIDO na rizumu
Kirasanai de tozasanai de

Kouyou suru karada ni toutou to nurumayu Kakeae ba
Boku tachi wa mita sareru

Aozora ni akogarete
Maiagaru usura beni
Ikiru tame ni umare ta
Bakuchi dancer (odorou yo)

Eien ni kaikan shiteiyou
Shunkan dake bin ni tsumete
Yuiga aru tobi kata de
Itsuka wa yareru sa

Harukaze ni migaka re te
Moesakaru usura beni
Shoudou no kage ni yarare ta
Bakuchi dancer

Aozora ni akogare te
Maiagaru usura beni
Ikiru tame ni umare ta
Bakuchi dancer


Türkçe

Heyecanın doruklarında gürültü ve dans devam ederken
Ter damlar ve düşer
Kötü bir şey değil bu aslında
Gerçekten

Pompalanan kanım paslanmadan önce
Hayal gücünden öte bir fenomen etimi ve kemiğimi delip geçiyor

Bahar rüzgarıyla cilalanmış
Ateşli ve solgun bir kırmızı
Aniden dürtülerin gölgesinden fırlıyor
Hızlı dansçı, hızlı dansçı, dans edelim

Rüzgar ışığı söndürdüğünde, ağzın sulanır
Paranoyak bir ritmde
Kendini bırakana dek durma

Bedenlerimiz heyecan ve ter içinde akıp gidiyorsa
Tatmin olmuşuzdur

Mavi gökyüzüne özlemle
Yükselen solgun bir kırmızı
Yaşamak için doğmuşuz
Hızlı dansçı, hızlı dansçı, dans edelim

Bu zevki sonsuza dek hissedelim
Şişeyi yalnızca bu anlarla dolduralım
Kendi yolumla uçmaya devam ederek
Bir gün başarabileceğim

Bahar rüzgarıyla cilalanmış
Ateşli ve solgun bir kırmızı
Aniden dürtülerin gölgesinden fırlıyor
Hızlı dansçı, hızlı dansçı, dans edelim

Mavi gökyüzüne özlemle
Yükselen solgun bir kırmızı
Yaşamak için doğmuşuz
Hızlı dansçı, hızlı dansçı, dans edelim

Kaela Kimura - Ring a Ding Dong



Romaji

ring a ding dong

nande? kimi no tenki wa ame?
konna ni boku no sora hare da yo
okiniiri no
boku no kasa wo kimi ni sashite ageru yo
namida mo agare

ring a ding dong
minna wakeau yo
ring a ding dong
Do Re Mi Fa Mi Re Do

kimi ga itsumo kureru kotoba
tenshi mo daisuki da “arigato”
dakara MAMA! boku mo chanto ieru yo
itsumo arigato
shiawase tomare

ring a ding dong
kawari wa inai yo
ring a ding dong
Do Re Mi Fa Mi Re Do

munyamunya to nemuru
yume no doa hiraku
fanfa-re narihibiite
daremo kare mo odoridasu
kotori ya hana ya boku mo utaidasu
ohisama kao dashite mou ohayou
1 ・2 ・3 ・4 ・5 ・6!

ring a ding dong


Türkçe

Ring a ding dong 
Ring a ding ding dong

Neden senin havan yağmurlu?
Benim gökyüzüm güneşliyken.
En sevdiğim şemsiyemi

Sana vereceğim
Gözyaşları da yükselecek

Ring a ding dong
Ring a ding ding dong
Hepimiz paylaşacağız
Ring a ding dong
Ring a ding ding dong
Do Re Mi Fa Mi Re Do

Daima söylediğin kelime
Meleğin de çok sevdiği "teşekkürler"
Bu yüzden annem de bana
Daima teşekkür etmemi söylüyor

Hep mutlu kal

Ring a ding dong
Ring a ding ding dong
Değişiklik yok
Ring a ding dong
Ring a ding ding dong
Do Re Mi Fa Mi Re Do

Mışıl mışıl uyuyup rüyanın kapısını aç
Tantana yankılansın

O da, bu da dans etsin
Küçük kuşlar da, çiçekler de, ben de şarkı söyleyeyim
Güneş yüzünü gösterdi artık

Günaydın

1,2,3,4,5,6!

Ring a ding dong

2015/07/10

Güncelleme #4: Korku Haftası?

Herkese merhaba. Yine mini mini bir güncellemeyle buradayım. Umarım hala buralarda bir yerlerde beni takip eden birileri vardır. Eğer oralardaysanız çok teşekkür ederim!! *kucak açar* *kimse gelmez*



Öhöm. Neyse pekala. Uzun zamandır ilgi gösteremediğim projelerimden birine yer vermek istedim bu güncellemede. Umarım beğenirsiniz. İstekleriniz olursa hani şu sol aşağıdaki şeker kutucukta belirmeyi ihmal etmeyiniz lütfen. Kesinlikle cevapsız kalmaz!




Yakın zamanda görüşmek üzeree~

2015/07/03

Güncelleme #3 : Ortak Projeler (Jullie Translations, Usayuu Translations)

Herkese merhaba. Küçük bir güncellemeyle buradayım. Aslında bu hafta bol manga bölümleriyle gelmeyi planlıyordum ama sağ olsun okul davaları bütün moralimi alt üst etmeyi başardı. Her zamanki gibi! Harika!


Neyse fazla uzatmadan bu haftanın güncellemesine bir göz atalım. Jullie Translations'la ortak bir proje başlattık. Birlikte shonen ai / yaoi tarzı üzerine manga çevirilerimiz olacak. Ve aynı şekilde Yuu-chan ile doujinshi projelerimiz olacak. Kısacası güzel olacak. Bunun dışında istekleriniz olursa ilgilenmeye hazırım. Falan filan.



En kısa zamanda görüşmek üzere!